Şirketin kuruluşu ve Çaldağı'na gelişi

Çaldağı'nda neler oluyor?

Şirketin kuruluşu ve Çaldağı'na gelişi

MADENCİLİK FELAKETİNİN YAŞANACAĞI YER OLARAKTURGUTLU NİÇİN VE NASIL SEÇİLDİ?

 

Bir grup çok ufak ve maceracı yatırımcı, 1999 yılında Balkanlar’da  çok bulunan düşük tenörlü nikel laterit yataklarını dünyada ilk defa olarak Sülfirik Asit Liçi metodu ile kazanmayı amaçlayan projeler geliştirmek için yola çıkmıştır.

Bu metodla nikel elde etmenin mümkün olduğu 50 senedir bilindiği ve çok ucuz bir metod olduğu halde, çevre ve insan sağlığı yönünden riski de çok yüksek olduğundan bu tip nikel cevherinin bolca bulunduğu gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerin hiçbirinde, hiçbir şirket,
böyle bir proje gerekli izinleri almayı ve işletmeye geçmeyi  başaramamıştır.

Dolayısıyla bu yatırımcılar, başkan Felix Pole ve sorumlu yönetici Simon Purkiss başta olmak üzere, böyle bir projeye Arnavutluk’un "evet" diyeceğini düşünerek 1999 yılında, Arnavutluk’ta, Adriatic Nickel adında bir şirket kurmuşlardır. Bu şirket 2000 yılından sonra European Nickel (EN) olmuştur.

 
Arnavutluk neden ilk yer olarak seçildi?
 

Böyle bir proje için ilk aşamada Arnavutluk’un seçilmesi bir tesadüf eseri değildir. 
O tarihte Arnavutluk’ta çevreyi koruyacak bir bakanlık veya resmi kuruluş yoktu. Yeni kurulan bir hükümet olması dolayısıyla, örneğin bir Çevre Bakanlığı yoktu. Şirketin Arnavutluk'u seçmesinin başlıca nedeni de buydu. Çünkü çevre kirliliği ve buna bağlı insan sağlığı problemleri bir felaket manzarası gösterdiği halde buna kimse aldırmıyordu. Daha da önemlisi Kayseri’nın  Pınarbaşı ilçesinde nufusa kayıtlı olan Arnavut asıllı Hamit Bitirici adlı bir Türk vatandaşı Arnavutluk’taki baglantılarını kullanarak European Nickel’e yardım ediyor ve projeyi götürüyordu. European Nickel gibi bir şirket için bu bulunmaz bir nimetti. 

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. 2000 yılında Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar Arnavutluk’taki bu facianın üzerine eğilip durumu düzeltmek için çeşitli çalışmalarda bulunmaya başladılar. 2001 yılında ilk defa olarak Arnavutluk’ta bir Çevre Bakanlığı kuruldu. 

Çevre Bakanı BBC’ye verdiği bir demeçte “Çevreye karşı işlenen suçun banka soymaktan farkı yoktur. Bu suçları ezeceğiz” diyordu. Aynı yıl içinde Arnavutluk’un Türkiye Büyükelçisi Dahnor Dervishi, o zamanki Çevre Bakanımız Fevzi Aytekin’i ziyaret ediyor ve çevre problemlerine karşı savaşın kendi ülkesinde yeterli olmadığını söyleyerek, bu konuda Türkiye’den yardım ve işbirliği talebinde bulunuyordu.

Sonunda Adriatic Nikel Şirketi’nin sülfürik ait liç metodu ile çalışacak bir nikel tesisini Arnavutluk'ta bile kurması imkansız hale gelmişti.

 Sülfürik asit liç yöntemi ve yaratacağı tehlikeler neler?

 

Hamit Bitirici'nin  Arnavutluk’taki bağlantıları da artık bir işe yaramıyordu. O sıralarda şirketin sermayesi böyle işler için yok denecek kadar azdı. Fakat perde arkasında böyle bir işe açıkça ellerini bulaştırmaktan kaçınan iki kuvvetli destek vardı. Avusturalyalı BHP Billiton Firması ve İngiltere'nin Standard Bankası şirkete az da olsa bu işlerin ayak hizmetlerini yapacak kadar para veriyorlardı. Sonunda ihtimal az da olsa gelecekte kendilerine milyarlarca dolar kazanç getirebilecek böyle bir fırsata gözlerini kapayamıyorlardı.

European Nickel firması bu işleri 1-2 milyon dolar sermaye ile götürmeğe çalışıyordu. Nasrettin Hoca’nın göle yoğurt mayası çalması gibi, bir "ya tutarsa" gayreti içinde çok büyük bir servet kazanmanın yollarını arıyorlardı. Şirketin bu mali destekçileri Arnavutluk’taki  durumdan rahatsız oldular ve şirketten Arnavutluk'u bırakıp, böyle bir projeye peki diyebilecek  başka uygun bir yer bulunmasını talep ettiler.

Arnavutluk’taki  nikel cevheri dünyada en çok bulunan tipte (lateritik) bir cevherdir. Balkanlarda, başta Yunanistan olmak üzere, Sırbistan, Bosna, Hersek, Kosova gibi yerlerde ve Amerika, Afrika, Kuba, Filipinler, Avusturalya, Indonesia, Brezilya gibi  birçok ülkede yaygın olarak bulunmaktadır. European Nickel Şirketi Sırbistan’da Mokra Gora ve Lipovac bölgelerinde 2 maden yatağının haklarına sahipti. Arnavutluk'taki iş yatınca ilk akla gelen bunlar olmuştur.

 
Sırbistan'dan nasıl kovuldular?

Mokra Gora bölgesi, Turgutlu Çaldağı’ndan çok daha büyük bir rezerve sahiptir.
Şirket Genel Müdürü Simon Purkiss, 18 Kasım 2004 tarihli basın bildirisinde "Mokra Gora yatağındaki cevherin Çaldağı cevherlerinden çok daha çabuk solüsyona geçtiğini ve yatağın çok büyük gelecek vaad ettiğini ve çok iyi bir jeolojiye sahip olduğunu" söylüyordu. 

Ancak şirketin Sırbistan’daki bölge halkından gördüğü büyük tepki ve karşı koyuştan dolayı planlar burada da yürümedi. Hatta buradaki halkın karşı koyusu, silahlı bir tavra bile dönüşecek kadar ileri gitmiştir. Şarkıcı Goran Bregoviç, düzenlediği etkinliklerinde çevreci duyarlılığı yansıtan konserler de vererek, halkın karşı koyuşuna destek olmuştur.
 
Daha sonra Sırbistan Enerji Bakanlığı şirketten Bakanlığa müracaat etmesini ve bu müracaata ellerindeki iznin usulsuz olduğunu itiraf edip bu sebepten kendilerine verilen bu iznin  iptal edilmesini istemesini talep etmiştir. Şirket çaresizlik içinde bunu yapmıştır. Bakanlık da buna karşılık şirketin maden yatağı haklarını elinde tutmasına izin vermiştir. Ama "işletme izni" yoktur!

 
Bosphorus şirketi nasıl kuruluyor?

Bu durum karşısında Hamit Bitirici, “Niye Türkiye’ye gitmiyelim, bu işler orda daha kolay olur” diyerek deneme çalışmalarını yapmak için şirketi Türkiye’ye gelmeye ikna etti. 
Bu seçimi yaparken Türkiye’yi Arnavutluk ve Sırbistan’la karşılaştırdığımızda bu seçimin nedenleri olarak şunlar sıralanabilir: 
 
Çevreye  ve insan sağlığına duyarlık ve saygının az olduğu
 Bu konularda bilginin yetersiz olduğu
 Fakirliğin bol, yolsuzlukların çok olduğu...
 
Bu nedenler ve dolayısıyla şirketin kendi amaçları için ümitlendiği ortamlar Turgutlu'da vardır. Maalesef bu güne kadar elde ettikleri başarılar, Türkiye hakkındaki bu görüşlerini doğrulayacak niteliktedir.

Bugüne kadar neler olmuştur?
2002 Yılında İngiliz şirketi European Nickel ve Hamit Bitirici’nin Kayseri Pınarbaşı kazasında kayıtlı olan şirketi As Krom Madencilik, Turizm, İnşaat,  Nakliye, Sanayi ve Ticaret A. Ş., İstanbul’da Bosphorus Nickel Madencilik ve Turizm A.Ş. adıyla bir şirket kurarak Manisa-Turgutlu’daki Nikel madenlerinin  arama ve işletme ruhsatlarını bir şekilde ele geçirdiler. Daha sonra 13.01.2004 tarihinde European Nickel PLC sirketin bütün haklarını 3.9 milyon dolara satın alarak, sirket merkezini İzmir’e taşıdılar.

Önceleri Bosphorus Nickel Madencilik A. Ş. olarak Turgutlu'da faaliyet gösteren şirket, 2007 yılı Mayıs ayında ise isim değişikliği yaparak, Sardes Nikel Madencilik A. Ş. olarak faaliyetini sürdürme çabası içine girdi. Oysa
konu isim değil, kullanılan yöntemdir. Ancak, bu tür isim değişikliği yapması ve çevreye verecekleri zararlar dolayısıyla halktan çok fazla tepki görmemek içim genellikle yöre halkına sıcak gelen isimler altında çalışmayı tercih etmesi, yukarıda ilk olarak belirtilen neden dolayısıyla bu şirketin bir taktiğidir. Bunun daha önce bulundukları diğer ülkelerde de görebiliriz...

Peki As Krom Şirketi ne oldu?
Edindiğimiz bilgilere göre, bu şirket Kayseri Sanayi ve Ticaret Odası’nda hala kayıtlı. Ama şirketin muhasebecisi dahil hiç kimse Hamit Bitirici’nin nerede olduğunu bilmiyor. Araştırmalarımız sonunda Hamit Bitirici’nin, son olarak K. Maraşta kendi adını taşıyan bir şirket kurduğunu, bu şirketin halen K. Maraş Sanayi Odası’nda kayıtlı olduğunu öğrendik. Ama edindiğimiz son bilgilere göre, maalesef Hamit Bitirici yine kayıplara karışmış ve K. Maraş’ta dolandırıldığını iddia eden çok kimse onun izini bulma gayreti içinde.

 
 Neden Turgutlu Çal Dağı?
 

Yaklaşık 38 milyon ton olduğu saptanan Turgutlu Çal Dağı, kimi bilgilere göre Türkiye'nin en zengin nikel maden yatağı değil. Burasının seçilmesindeki asıl neden, tamamen maden işletmesi sırasında kullanılacak yöntem olan sülfürik asit liç yönteminde yatıyor.

Maden işletebilmenin çok ucuza getirilebilmesi için sülfürik asite ihtiyaç duyuluyor. Çünkü böylece üretim 1/4 oranında daha ucuza gelecek. Ve ayrıca kalitesiz Çin malı bir bir fabrikayla da tesislerde sülfürik asit ihtiyacını karşılayacak şekilde sülfürik asit üretimi de yapılacak. Sonuçta çok minik düzeyde bir yatırımla çok büyük düzeyde bir kâr elde etme peşinde koşulduğu yeterince açık. Bunun anlamı tek deyişle "emperyalist bir talan ve yağma"dır. Sonucu ise, topraklarımızı tam anlamıyla "korkunç bir çevre katliamı"nın beklediği
.

2007 yılı Şubat ayında, bu İngiliz Bopshorus şirketinin Genel Müdürü Simon Purkiss, Ankara'da YASED tarafından düzenlenen "Fırsatlar ülkesi Türkiye" adlı konferansa katılan, verilen akşam yemeğinde de Başbakan Erdoğan ile görüşen 6 yabancı şirket temsilcisinden biriydi. 

Başbakan Erdoğan
ile olan görüşmesinde, Turgutlu Çaldağı'ndaki maden işletmeleri için destek isteyen Purkiss, yapacakları çalışma hakkında "çevreye zararı olmayan, temiz bir teknoloji" tanımlamasında bulunuyordu. Ama bu tanım, kesinlikle gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü kendileri için son derece ucuz olan bu sülfürik asit liç yöntemi, tamamen kirletilmiş bir doğa ve tüketilmiş kaynaklar demek olan korkunç bir çevre felaketi yaratacak potansiyele sahip. Zararları ise: 10 yıl sonra bölge halkına 38 milyon ton maden atığı ve üzerine tam 15 milyon ton asit yağdırılmış, bunun sonucunda artık kesinlikle kullanılamaz hale gelmiş milyonlarca dönüm tarım arazisi ve bir o kadar da yok edilmiş ormak alanı bırakılmış olacak. Bölgedeki su kaynakları kirletilmiş ve geriye kalan kurtulabilmiş tarım arazileri ise tamamen çoraklaştırılmış olacak. 

  Ne tür bir çevre katliamı söz konusu, tehlikeler nelerdir? 

 

Dolayısıyla, sorulması gereken soru şu:
Bu şirket çevre sağlığı konusunda bir "teminat mektubu" vermiş midir?
Yoksa herşeyi "teşvik primleri" ile mi sağladılar?
Aynı konferansta ayrıca şirket yöneticilerinden Sir David Logan da bulunuyordu. Sir David Logan, verilen akşam yemeğinde AB müzakerelerinde Başmüzakereci olarak bilinen Devlet Bakanı Ali Babacan'ın masasında yer alıyordu. AKP Genel Başkan Yardımcısı Reha Denemeç ile uzun süre sohbet eden Logan, daha sonra cebinden çıkardığı kapalı bir zarf içindeki mektubu Devlet Bakanı Ali Babacan'a veriyordu.
Durumu fark eden gazetecilerin ısrarlı sorularına rağmen ne Babacan, ne de Logan mektubun içeriği hakkında hiç bir bilgi vermiyor, yalnızca "Türkiye'de en büyük ikinci İngiliz yatırımını Çaldağı nikel maden işletmesi olarak gerçekleştirecekleri"ni söylemekle yetiniliyordu.

Tabii bu mektubun içeriği halen bilinmiyor. Ama şöyle bir kaç soru akla gelebilir:
Bu mektupta, şirket tarafından katledilecek orman alanı için Orman Bakanı Pepe'nin sesini çıkarmamasının sağlanması için Babacan'dan bir ricada mı bulunuluyordu? 
Bunun için bir teşvik primi (!) vadediliyor muydu?

 
   
 

 
  
 

Gediz Vadisi'nin yok olmasına izin verme!

 
 

Geri dön