Yeter ki kararmasın

Yeter ki kararmasın

İnsan hem tutkunu, hem de bilgesi olabilir mi hayatın?
Zaman, aydınlığın peşine düşmüşse eğer, tutkunu olmak mümkün.
Bilgelikse, belki.
Zaman, akşamı takıp da koluna, gelecek günlerin peşinden gizemli bir heyecanla durmadan koşup duruyor. Hep aydınlık özlemiyle.
Ama bilinmezliğe doğru da bir savruluşla…

Özlem ise; hep bir adım ötede, bir solukta varılacak gibi sanki.
Ve zamanın törpüsü karanlığın zırhını inceltirken, umut da hep bir adımda varılacak kadar yakın görünür. Tıpkı bir serap gibi bir görünüp bir kaybolur bazen hayatın med-cezirleri içinde.

Bu süreçte aşılması gereken tek duygu ise; yalnızlık!
Taşımak zorunda kaldığımız en ağır yükümüz; yalnızlığımızdır bazen.
Çünkü gün geçtikçe daha çok içimize kapanır olduk.
Etrafımıza kalın duvarlı kaleler kuruyoruz sanki.
Birbirimizle yüzeysel sohbetler, ikircikli gülüşler ve bir kaç dakikalık sevinçler dışında pek de fazla bir şey paylaşamıyoruz artık. Kendimize birine açarsak, sanki benliğimizi yitirecek gibi mi hissediyoruz yoksa?

Yalnızlık çöküyor üstümüze bazen yoğun bir şekilde. Taşıyamaz hale geliyoruz.
Gece gibi, yoğun bir kasvetle çöküverir insanın içine yalnızlık.
Paylaşılmadıkça da kolay kolay kaybolmaz kendiliğinden. Yalnızlık duygusu, sığınmacı da yapar insanı.
Çoğunlukla da bilinmezliğe doğru bir savruluşla.

Yalnızlıkla baş edebilmenin bir yolu da, yalnızlığıyla iyi geçinebilmesidir insanın.
Ama yine de iyi geçineyim derken, insanın en sadık dostu olmamalı yalnızlık.
En doğru yol; paylaşmak!
Yalnızlık paylaşıldıkça azalır.
Sevgi ise paylaşıldıkça çoğalır…
Kuşkusuz ki her insan zaman zaman kendisini yalnız hissetmiş, yalnızlık duygusunun pençesine düşmüştür. Aslında her insan kendi içinde bir parça yalnızdır… İşte bu noktada, yüreklerimizin yarattığı bir başka mucize var: O da dostluk! Geleceğin peşinden soluk soluğa koşan zaman, alaca karanlıkta bir dost bulur da getirir mutlaka, pırıl pırıl bir buluşmaya, yalnızlığı yok etmeye. 
Çoğunlukla sakıncalı bir dost olan yalnızlık, paylaşıldıkça görülecektir ki, kimi zaman daha doğru ve yeni dostluk kapılarını da açan bir anahtar gibidir. Geceleri karanlık gökyüzünde parıldayan yıldızlar ve gülümseyen ay gibi. Ya da koca bir dağın ardından, bulutların arasından sıyrılıp da sizi selamlayan güneş gibi… Ve birdenbire tüm kara bulutları dağıtabileceğini ayrımsar insan o anda.
Yeter ki, kararmasın sol göğsümüzde taşıdığımız cevahir

Yorumlar - Yorum Yaz