Madencilik mi, Gediz vadisinin ölüm fermanı mı?

Madencilik mi, ölüm fermanı mı?


Çarpık sanayileşme ile vahşi madencilik buluşunca, Gediz can çekişirken Çaldağı da ağlıyor. Çaldağı ağlıyor, dünyada hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen bir madencilik yöntemine sadece kendi üzerinde uygulamaya izin verilmek istendiği için. Çaldağı ağlıyor, dünyanın en bereketli havzasının katledilmesi gibi bir cinayetin “pilot bölgesi” seçildiği için. Çaldağı ağlıyor, böylesi bir cinayette kullanılacak kimyasal silahların cephaneliği haline getirilmek istendiği için…

Yazı dizisi boyunca Gediz vadisinin ve Manisa ovasının dünyanın da gözbebeği olacak nitelikle en bereketli topraklara sahip olduğu gerçeğini gördük. Bu toprakların neden günümüzde bu denli çevresel tehdit altında kaldığı gerçeği ise karşımıza ilk etapta “çarpık sanayileşme” anlayışı olarak çıktı. Toplumsal hizmet veya kamu yararından çok sadece kârı amaçlayan ve bu nedenle de doğadaki ekolojik yaşamı bir rant kapısı haline getiren sakat anlayış, dünyanın en bereketli topraklarını artık günümüzde “can çekişir halde” dedirtecek kadar çevresel sorunlara yol açmışken, şimdi aynı sakat anlayış daha da büyük bir tehlikeyi getirip dayattı. Bu tehlikeyi de“Gediz vadisinin idam fermanı” gibi görmek gerekecek. 

Çünkü Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen madencilik uygulaması bilim adamlarının ortaya koyduğu tüm raporlara göre, tüm Gediz vadisini çöle çevirecek kadar ciddi ve büyük bir tehlike potansiyeli içeriyor. Bu nedenle Çaldağı’ndaki maden şirketinin uygulamak istediği bu madencilik için ortaya koyduğu ÇED raporunun onaylanması, “Gediz vadisinin idam fermanının imzalanması” demek olacak. 
Bilimsel raporların ve bilim insanlarının görüşleri doğrultusundaki nedenlere gelince.

Öncelikle böyle bir madencilik yöntemine hiçbir ülkede izin verilmemektedir. Böyle bir madencilik anlayışı terk edilmiş, dünyada bu tür bir madencilik uygulaması artık kalmamıştır. Çaldağı’nda uygulanmak istenen madencilik projesine bu nedenle ancak 3. dünya ülkelerinde uygulanan “sömürge tipi madencilik veya “vahşi madencilik” deniliyor.

AKP iktidarınca 2002 yılında Türkiye’deki madencilik yasasında yapılan değişiklikler ardındanTurgutlu Çaldağı’nda maden işletme hakkını alıp buraya konuşlanan European Nickel şirketi hakkında bilmemiz gereken son derece önemli bilgiler vardır. Ki bunlar şirket temsilcileri tarafından özenle kamuoyundan saklanmaya, ortaya çıkarılması durumunda da hep yalanlanmaya çalışılmıştır. 

Bu madencilik projesini Çaldağı’nın, Türkiye’nin başına saran European Nickel şirketidir. Bu şirket de dünyada hiçbir maden şirketinin yaratacağı korkunç tahribat nedeniyle uygulamak istemediği, uygulamayı göze alamadığı böyle bir madencilik yöntemini uygulamak amacıyla kurulmuştur. Ama evdeki hesap hiçbir zaman çarşıya uymamış, daha deneme çalışmaları yaparken, bulundukları ülkelerdeki devlet ve hükümet yetkilileri tarafından adeta kovulurcasına ellerindeki işletme izinleri ve ruhsatları alınarak izin verilmemiştir.

European Nickel şirketinin bu madencilik projesi için dünyada izin alabildikleri tek ülke ne yazık ki Türkiye’dir. European Nickel şirketinin dünyanın hiçbir ülkesinde kendilerine izin verilmemesi sonucunda, “bu işler Türkiye’de daha kolay olur” hesabıyla ülkemize gelmiştir. Böyle düşünmelerinin sebebi ise elbette Türkiye’nin onların gözündeki manzarası. Bu manzara da şöyle: Birincisi, Türkiye bir yolsuzluklar cennetidir. İkincisi, işsizlik had safhada, halk yoksul ve muhtaç durumdadır. Üçüncüsü, çevresel konularda halk bilgisiz ve cahil, bundan dolayı da duyarsızdır. 

Ama projeleri için kendilerine “bu işler Türkiye’de daha kolay olur” dedirten bu manzara kendileri için elverişli gibi görünse de, daha önceki kovuldukları ülkelerdeki gibi bir hüsranla karşılaşmamak için yine de işi sıkı tutmaya çalıştıkları görülüyor. Bunun için de European Nickelşirketi amacına ulaşabilmek için iki şeye önem veriyor: Bunlardan birincisi hükümet desteğini arkalarına almak, diğeri de sağlam bir ÇED raporu almak

Hükümet desteğini arkalarına almayı başardıklarını biliyoruz. Eski Çevre Bakanı Osman Pepe’nin nasıl koltuğundan olduğu, yerine gelen Eroğlu’nun da “İngilizler çok baskı yaptı, o yüzden istedikleri izinleri verdim” sözleri,  AKP Manisa milletvekili Selçuk Özdağ’ın “Bu madene kefilim” sözleri de bunu anlatmaya yeterli. Hükümet desteğini nasıl ve hangi yolla sağladıklarını da 17 Aralık operasyonundan sonraki gerçekler ışığında kamuoyu çok daha iyi anlayabilecektir. Tabii “Türkiye’nin bir yolsuzluklar cenneti” olduğu gerçeği, “ucube” denilecek bir ÇED raporuna TÜBİTAK desteğinin nasıl verildiğinin de anlamaya yeterli.

Ne var ki yaşadığı topraklarının dünya yüzünde nasıl bir yeri ve değeri olduğunu çok iyi bilen Turgutlu halkı kendilerine geçit vermedi. Daha önce bundukları ülkelerdeki devlet ve hükümet yetkililerince kovulan European Nickel şirketi, bizde ise ancak halk tarafından kovuldu.

Sonrasında ise giderayak yapılan İngiliz oyunu ile halkı kandırabilmek için yeni bir senaryo sahneye konulmak istendi. Şaibeli bir ihale ile Çaldağı’ndaki maden şirketi bir Türk firmaya devredildi Ama bu oyun da tutmayınca, şimdi ise “ÇED raporunda değişiklik yapılacak” diye bir başka oyun daha sahneye koyulmaya çalışılıyor. Gelecek yazıda da bunun nedenleri yer alacak...

Sonraki yazı: Asıl cevher Gediz Havzası'dır!


Yorumlar - Yorum Yaz