Cin nedir, böyle bir şey var mıdır?

'Cin' nedir, böyle bir şey var mı?

"Cin" aslında eski Türklerde var olan ve kültürümüzde yeri olan bir sözcüktür. 

“Cin” sözcüğü, bugün bilinen dinsel ve mistik anlamları dışında, çok daha farklı ve anlam bakımından da çok daha değişik şekillerde eski Türklerde de kullanılan bir sözcüktü. Ancak metafizik düşünce, bu sözcüğe dinsel anlamda ve mistisizm boyutunda daha farklı ve olduğundan daha da değişik anlamlar yüklemiştir.

“Cin”, bu anlamlar dışında düşünüldüğünde, aslında bir “akıl” ve “zeka” sembolüdür. 
Daha doğru bir deyişle, “cin, akıl ve zekanın bir sembolüdür”. 

Örneğin; bugün bile, bir deyim olarak bu anlamı yansıtacak bir şekilde dilimizde kullanılmaktadır. 
İnsanı şaşırtan ve hayrete düşürecek kadar zeki ve hareketli, ya da süper zekalı bir çocuk için, hala “cin gibi çocuk” deyimi kullanılmaktadır. Ayrıca yetişkinler için de aynı şekilde, insanı şaşırtan zeka ve akıl örneklerini tanımlamak için, “cin gibi adam”, “tıpkı bir cin“ gibi deyimlerle o kişinin akıl ve zekası bir anlamda bir ölçüye vurulur. 

Bundan sonra, bulmacamızın asıl parçalarını yerli yerine oturtabilmek daha da kolaylaşmıyor mu? Yani; niçin bir evliya hep cin ile ilişkilendirilir? Evliyanın bizde "bilge" olduğunu hatırlarsak ve bilge de "bilgiyi taşıyan veya çok fazla bilgili kişi" olduğuna göre, "bilge"nin "akıl ve zeka" ile ilişkilendirilmesinin anlamı da ortaya çıkıyor burada. Yani Türklerdeki bilge+akıl ve zeka, Arap kültüründeki evliya+cin şeklinde formüle edilmiş.

Akıl veya zeka, gözle görülebilen şeyler değildir. Onların varlığını bilirsiniz ama göremezsiniz. Ancak akıl ve zeka, yaptıklarıyla ya da yaptırdıklarıyla kendini gösterir veya hissettirebilir. Bazı inanışlara, dinler ve hatta masallara göre “cin” sözcüğünün de bir başka anlamı “gözle görülmeyen olağanüstü varlıklar” şeklindedir.

Ama insan, zekası ve aklını iyi ya da kötü yolda da kullandığı için, bu değer ölçüsüne “cinni” ve “şeytani” tanımları getirilir. Meydan Larousse Ansiklopedisi, "cinnî" kelimesinin anlamını "cinlere mensup" anlamında tanımlar. “Cinni” iyi akıl ve zekanın, insana iyi yolda hizmet eden aklın ve zekanın bir anlatımı, “şeytani” ise  kötü yolda kullanılan akıl ve zekanın bir ifadesidir. Zaten şeytan, “kötülüğün sembolü”dür.

Burada tanımını yaptığım anlamlarda kullanılan ya da bu anlamları çağrıştırır şekilde düşünüldüğünde, “cin” sözcüğünün, Türklerde eskiden beri hep aynı anlamı çağrıştırır şekilde kullanıldığı görülür. Yani, yüzyıllardan beri, belki de binlerce yıldır kullanılan  “cin gibi çocuk” vs. deyiminde yapılan asıl vurgunun, akıl ve zekaya yönelik olması gibi. Örneğin; Arapça’da “cin”den türetilmiş bir sözcük olan “cinnet” sözcüğü, “delilik”, “delirmek” anlamına gelmektedir ve kişinin bir akıl kaybını ya da akli dengesini yitirdiğini anlatır.
 

Özellikle halkın dini duygularını sömüren, insanların batıl inançları ve saflığını kullanarak kendilerinin bir takım sihirli güçleri, olağanüstü özellikleri olduğunu savunan pek çok şarlatan her zaman çıkmıştır. Bu kimseler, genellikle büyücülük ve üfürükçülüğü de kendilerine meslek edinmiş ve cinlerle, perilerle sık sık toplantılar yaparak gelecekten veya öteki dünyadan haberler aldığını söyleyip, bu şekilde insanların dini duygularından, batıl inançları ve saflılığından yararlanarak geçimlerini sürdürürler. Ve genellikle de günümüzde kendilerini evliya olarak gösterir veya öyle tanınmaya çalışırlar. 

Geçmiş tarihte de bunların pek çok örneği görülmüştür. Örneğin, Rusya’da Çar’ı etkileyerek saraya kadar giren ve bir süre sonra sarayın yönetimini ele geçiren Rasputin, dünyaca ünlüdür. Osmanlı döneminde ise, Safranbolulu Cinci Hoca en çok bilinenlerdendir. 

Yakın tarihte ise, sanırım bu şarlatanlara verilebilecek en somut örnek, 28 Şubat gelişmeleriyle birlikte gündeme gelen Fadime Şahin olayı ile medya sayesinde kamuoyunun yakından tanıdığı Aczimendi tarikatı şeyhi Müslüm Gündüz ile, “Cinci Hoca” diye tanınan, kendisinin kurduğu tarikatta evliya olduğuna inanılan Ali Kalkancı bugünkü şarlatanların başlıcalarındandır. Bu şarlatanlara ayrıca bugün artık bir gazete köşeyazarı haline de getirilen ve kendisinin "medyum" olduğunu iddia eden Medyum Memiş, Keto vs gibi bir çoğunu da eklemekte yarar var. (Maalesef daha bu gibi sayılabilecek öyle çok şarlatanlar var ki günümüzde.) Ama bu kişileri sadece birer "şarlatan" olarak tanımlamak yetersiz ve eksik kalır. Çünkü konu sadece yalancılıkla ilgili değil. Soruna psikolojik bir yaklaşımla bakıp, derin bir psikanaliz yapıldığında, bu kişilerde ruhsal bir bozukluk olduğu da ortaya çıkar.

“Cinnî” sözcüğü ile “cinci” sözcüğü, bu nedenle yukarıdaki anlamlarından da anlaşılabileceği gibi, birbirinden çok farklıdır. Eski Türklerde, “akıl ve zeka sembolü" olarak kullanılan “cin” sözcüğünden türetilmiş olan “cinnî”, bir ünvan olarak kullanılan bir sözcüktür. Örneğin; en eski Türklerde, Şamanizm döneminde, Çin ile bu ülkeye sınır olan Türk insanları arasında, “cinnî” sözcüğü, “hem ulu bir hekim, hem de aynı zaman da ulu bir bilgin” konumunda olan insanlar için bir ünvan olarak kullanılırdı. Yani; bu unvan ancak bu iki özelliği birden aynı anda taşıyan kişilere verilebilirdi, bir kimsenin "cinni" olabilmesi için bu iki özelliği birarada taşıyor olması gerekirdi...

Bunu bir örnekle birlikte incelemek ister misiniz?  Tıklayınız: Cinniler

  Buraya kadar tanımlamaya çalıştıklarımdan anlaşılması gereken kısaca şöyledir:

1- Türk kültürü sürekli olarak çeşitli dönemlerde başka kültürün etkilerinde kaldığından, giderek kendine de yabancılaşmakta ve dolayısıyla hayata bakışı da bu nedenle farklılaştırılmaktadır. 

2- İslamiyetin kabulunden bir kaç yüzyıl sonra, Arap kültürünün mübarek sayılmaya başlandığı yıllarda, İslamiyet Arap kültürünün de empoze edilmesi şeklinde anlatılmaya başlandı. Böylece  Türk kültürü Arap kültürünün etkisinde kalınca, giderek yaşamda, düşünce tarzı ve yaşam felsefesi ile toplumsal yapıda da bir Araplaşmanın etkisi görülmeye başlandı.

3- Görüldüğü gibi, yaşamda bazı semboller var. Çağlar öncesinde, uygarlık düzeyinin çok geri ve ilkel olduğu çağlarda, okulun olmadığı, matbaanın bilinmediği, hatta kitabın olmadığı, dolayısıyla okuma-yazmanın olmadığı, bu nedenle cehaletin egemen olduğu dönemlerde insanların hayatı algılayabilmesi, hayatın bazı gerçeklerini anlayabilmesi açısından yaşamdaki bazı değerler daha kolay kavranılıp akılda kalabilecek niteliklere büründürülerek sembolleştirilmişti. İnsan ve toplumsal yaşamda manevi bir yeri ve değeri olan bazı kavramlar da bu sembolleştirmeler sırasında, yüceltilmek ya da yüce tutmak gereksinimi duyulduğundan, ayrıca bu yolla
kutsallaştırılmıştır. 

Yani, yaşamda bazı semboller var ve insanlar bu sembolleri gerçek sanıyorlar. Bu nedenle de bugün bile insanlarımız aslında bu şekilde bir "semboller dünyası" içinde yaşıyorlar. 
Ama akıl ve bilgi devreye girdiğinde, semboller dünyasında yaşamaktan kurtulup, gerçek dünyada yaşamak mümkün. Öyleyse, akıl ve bilgiyi, dolayısıyla bilimi hala bunca dışlamak neden?

TV kanallarında oynatılan, üstelik çocuklara yönelik olan perili, cinli uyduruk yerli dizilerimizle geleceğimiz ve geleceğimizin güvencesi olarak gördüğümüz çocuklara eziyet ve kötülük edilmiyor mu?
Böylesi dizilerle onların kafasına hangi zihniyetin ürünü olan fikirler sokuluyor, hangi amaca hizmet ediliyor? 
Bu tür diziler sayesinde kendi toplumumuzun geleceği de bu anlamda karartılmış olmuyor mu?


Yorumlar - Yorum Yaz