Cinnî Hoca: Bilge mi, evliya mı?

Bilge mi, evliya mı?
Cinnî Hoca
Bilge bir Kuvvayı Milliyeci

Atalarının taşıdığı “İbn-i Cinnî” ünvanının nereden geldiği ve nereden kaynaklandığını merak eden Op. Dr. M. Niyazi Dinçsoy da, “ibn” sözcüğünün Farsça ve Osmanlıca anlamının “oğul” olması olayından  yola çıkarak, bu konuda bir araştırma yapmaya koyulur. Bu arada babası İbn-i Cinni İsmail Hakkı Bey’in (Cinni Hoca) arşivinden yararlanarak kendi soy ağacını da çıkaran Op. Dr. Dinçsoy, bu amaçla 1965-66 yıllarında Suudi Arabistan’a, 1967-68 yıllarında Irak’a gider. 1973 yılında da İran ve Çin’e giden Op. Dr. Dinçsoy’un, atalarının taşıdığı bu ünvanın anlamı konusunda ulaştığı bilgi, eski Türklerde “Cinnî”, Çin tarihinde de “Cing ci u” (okunuşu cinci) olarak kullanılan bu ünvanın “hem ulu bir hekim, hem de ulu bir bilgin” olanlar için kullanıldığını, sonradan da İslami etkiler ve Arap kültürünün etkisi, İran üzerinden gelen ağız ve lehçe özellikleri dolayısıyla “Cinnî” haline dönüştüğünü saptadığını açıklar. 

Ayrıntılı bilgi için tıklayınız:  Cinniler

Bu arada yukarıda adı geçen devletlerin Türkiye’deki büyük elçi ve ataşeleri ile de ilişki kuran Op. Dr. Dinçsoy, “İbn-i Cinnî” ve “Cinnizade” ünvanları hakkında topladığı bilgiler ve ayrıca babasının da elindeki belgeler doğrultusunda, günümüzden geçmişe doğru ta Emeviler dönemine kadar yaşayan tüm “Cinni”ler ya da “İbn-i Cinni”ler hakkında ilginç bir arşiv ve soyağacı ortaya çıkarır. 
Kendisini “Son Cinni” olarak tanımladığım İbn-i Cinni Op. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy, 1995 yılında bu soyağacı çalışmasının bir örneğini bana da vermişti.  

Cinni Hoca ya da İbn-i Cinni İsmail Hakkı Bey

İsmail Hakkı Bey, kasaba halkı üzerinde çok büyük saygınlığı olan biridir. O devrin kasabadaki en kültürlü ve bilgili kişisidir. Tarih öğretmeni ve kültür dersleri öğreticisi olduğu kadar, İstanbul Fatih Medresesi Külliyesi’nden icazetli bir vaiz, hadis ve kelam bilginidir de. 

Konuşmalarını, karşısındaki kimsenin kültürel anlayışı düzeyinde yapan İsmail Hakkı Bey, çevresi tarafından, pozitif bilgide olduğu kadar, taşıdığı sarıkla, din konusunda da oldukça derin bilgili ve yetenekli olarak görülür ve kendisi “Cinni Hoca” olarak anılırdı.
Tanındığı her iki adı veya lakabıyla da kasabanın geçmiş tarihi içinde, özellikle işgal yılları, hatta öncesinde de yaptığı hizmetler sayesinde halkın gözünde saygın bir kişilik kazanmıştı. 

Kasaba’ya uzun mücadeleler sonucu bir kız okulunun açılması (Tıklayınız:  Kız Okulu hikayesi ve Çakıcı Mehmet Efe), işgal yıllarında kapanan okullara karşılık çocukların eğitimsiz kalmaması için gösterdiği çabalar, onu halkın gözünde bir kahraman yapan diğer hizmetleriydi. İlçeye bu anlamda, eğitim alanında pek çok şey kazandırmıştı. Bu bilge insan, aynı zamanda büyük bir yurtseverdi de. Dolayısıyla, yurdunun işgal edilmesi karşısında kayıtsız da kalmadı. Çünkü o, aynı zamanda bir Kuvvayı Milliyeci’ydi de.

İsmail Hakkı Bey (Cinni Hoca), düzenli ve titiz çalışmalarıyla da sürekli olarak tarihsel bir arşiv oluşturma gibi bir alışkanlık edinmiştir. Bu yazı dizisinde, onun tarafından kaleme alınan bu tarihsel arşivinden önemli bilgiler edinme ve yararlanma fırsatım oldu. Oğlu olan sevgili dostum ve saygıdeğer büyüğüm  Op. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy’un gösterdiği lütuf ve incelik sayesinde elbette ki.

Tarih öğretmeni ve kültür dersleri okutucusu olarak bir eğitmen, Kasaba Rüştiye Mektebi’nin müdürü olarak da ilçenin önde gelen eğitmenlerindendir. Felsefe ve din alanında da derin ve geniş bilgilere sahip olmasının yanında, aynı zamanda bir dil araştırmacısıdır da. Osmanlıca, Farsça ve Arapça’yı da bilir ve bu konuda pek çok kişiye ders de vererek yetiştirmişliği vardır.

Onun için “bilge bir insan”, hatta biraz da “filozof tavırlı” tanımı yapmak, kendisini en iyi anlatan tanım olur.
Bilge bir Kuvvayı Milliyeci

Cinni Hoca, (İsmail Hakkı Bey) Turgutlu’da Kuvvayı Milliyeciler için istihbarat görevi yapan kişiydi. Ancak onun bu konumunu çok az kişi biliyordu ve doğal olarak öyle de olması gerekiyordu. İsmail Hakkı Bey, Kurtuluş Savaşı’na kendi kişilik yapısı, karakteri ve kariyerine uygun düşecek bir şekilde katkıda bulunmuş bir Kuvvayı Milliyeci’dir. 

Gerek dönemin Belediye Başkanı Arif Hikmet Bey’den ve gerekse kendi çaba ve araştırmaları sonucunda, işgalcilerin çalışmaları ve davranışlarına ilişkin topladığı bazı yararlı bilgileri, ilişkide bulunduğu kişiler aracılığıyla Kuvvayı Milliye’ye ulaştırıyordu. Cinni Hoca, bu bilgileri Hacı Muharrem Mahallesi Muhtarı Hafız Ömer, Tabur imamızade Nuri (Tabur) ve öteki elemanları aracılığıyla bir yandan Cüher Hoca’ya ve Manisa’daki diğer Kuvvayı Milliye ajanına iletiyor, onlar da Galip Hoca takma adını kullanan Mahmut Celalettin (Celal Bayar) ve Şükrü (Kaya) beyler aracılığıyla, Ankara’daki Mustafa Kemal’in önderliğindeki “Ulusal Hükümet”e, Uşak-Gediz’deki direniş cephesi komutanlığına iletiliyordu.

Cinni Hoca, yaptığı istihbarat çalışmasındaki bazı bilgileri de, düşmanın askeri birimlerine baskınlar düzenlemek, erzak ve silah ambarlarını tahrip etmekle görevli olan Zahit Zühtü ve Rıza Çetin beylere ulaştırıyordu. Rıza Çetin de, bu bilgileri işbirliği içinde bulunduğu Gökçen Efe’ye, onun ölümünden sonra da Yörük Ali Efe’ye ulaştırarak, çete savaşı sürecinde düşmana yapılan ani baskınlar, düşmanın erzak, mühimmat ve lojistik olarak zarara uğratılıp taciz edilmesi olaylarında önemli yararlılıklar sağlanmasına katkıda bulunmuş oluyordu.  

İsmail Hakkı Bey, gerçekten de yaptığı çalışmalarla Turgutlu’ya bir çok alanda çok değerli hizmetleri dokunmuş, Turgutlu’nun kahramanlarından biri olmuştur. Ancak onun yeri Turgutlu’da çok ayrı bir yerdir. Örneğin; Kurtuluştan sonra, yaptığı hizmetlerinin bir karşılığı olarak, Turgutlu’da defalarca Belediye Başkanlığı yapmış, halk tarafından çok sevilen ve Turgutlu’ya büyük hizmetleri olmuş, şehrin geçmişinde özel bir yeri olan Cevdet Öktem tarafından adı bir sokağa verilerek ölümsüzleştirilmiştir. Bugünkü Yılmazlar Mahallesi’nde, Atatürk Bulvarı’na çıkan bir sokak, onun adıyla “Muallim İsmail Hakkı Sokak” olarak adlandırılmıştı. Ancak daha sonraki yıllarda belediyeler tarafından yapılan sokak levhalarını yenileme çalışmalarında, bu ad uzun geldiği için olmalı, sokak adı sadece İsmail Hakkı Sokak olarak kalmış durumda. 

Bu durum ise, Op. Dr. M. Niyazi Dinçsoy’u bir hayli kızdıran bir konuydu. Sohbetlerimizde “muallim” sözcüğünün kaldırılmasını çok yanlış bulduğunu belirten Op. Dr. Dinçsoy, babasının adı önünde yer alan “muallim” sözcüğünün bir dönemki kutsal bir görevin ve mesleğin sembolü olduğunu vurgularken, bu ünvanin kaldırılmasının ortaya içi boş ve anlamsız bir sokak adı çıkardığını iddia etmiş, kırgınlığını da dile getirmişti. Bu ünvanın kaldırılmasını anlamsız ve cahilce bulduğunu söyleyen Dinçsoy, babasının anısına bir saygısızlık olarak da görmüştü olayı.

Aslında İsmail Hakkı Bey’in kimliği, bu “muallim” sözcüğüne hiç de ihtiyaç duymayan bir kimlik de sayılır. Ama sorun onun anısına saygısızlık temelinde ele alınırsa, bu konuya ilişkin, bu çok yönlü insanın Kasaba halkı açısından, onların içinde nasıl bir yeri olduğu konusunda, birkaç noktaya değinmekte yarar var diye düşünüyorum. İsmail Hakkı Bey, halk tarafından hakkında bazı söylenceler düzülerek “efsaneleştirilmiş bir kişi”dir çünkü.

Sonraki sayfa:   Önce efsaneleştirildi, sonra evliya yapıldı      


Yorumlar - Yorum Yaz