Unicorn efsanesi nereden geldi?

Unicorn Efsanesi nereden geldi?

image name

Günümüzde bile birçok hikayeye konu olan unicornlar ya da tek boynuzlu atlar, muhtemelen bir kaç gerçek hayvandan esinlenerek yaratıldı.

Tek boynuzlu at olarak bilinen Unicorn, en ünlü efsanevi yaratıklardan biri ve genellikle alnından çıkan bir spiral boynuzu olan beyaz bir at olarak tasvir edilir. Boynuzlu bir at hayal etmek zor değil ve bu efsanevi yaratığın tarihinin çoğu için insanlar, onun gerçekten var olduğunu düşündüler. Peki bu efsane nereden geldi?

Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan olduğu şeklinde anlatılır. Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir. Unicorn’un birçok yorumu vardı. Bazıları onu saflığın ve zarafetin enkarnasyonu olarak gördü. Bazıları, Unicorn’un boynuzunun hastalığa çare sağlama gücünde ve bir panzehir görevi görebilme yeteneğine sahip olduğuna inanıyordu.

Tek boynuzlu at benzeri tasvirler, günümüz Afganistan, Pakistan ve Hindistan’ın bazı kısımlarını içeren Güney Asya’daki İndus Vadisi Uygarlığına (yaklaşık MÖ 3300 – MÖ 1300) kadar uzanıyor. O döneme ait mühürlerde tek boynuzlu bir ata benzeyen bir profil görülüyor. Bununla birlikte, İngiltere’deki St Neots Müzesi’ne göre, bu tasvirler muhtemelen soyu tükenmiş bir öküz olan yaban öküzü (Bos primigenius) tasvirleriydi.

New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’ne göre, Asya’dan bir tek boynuzlu atın yazılı Çin açıklamaları, MÖ 2700’lü yıllara kadar uzanıyor. Bu “tek boynuzlu at”, farklı hayvanların bir kombinasyonu gibi görünüyordu ve bir geyiğin gövdesine, bir öküzün kuyruğuna, çok renkli veya pullu ejderha benzeri bir posta ve etle kaplı bir boynuza (veya boynuzlara) sahipti. Fiziksel farklılıklara rağmen, Asya unicorn’ları, daha sonraki Avrupa kayıtlarında olduğu gibi, yakalanması zor ve yalnız yaratıklar olarak tanımlandı.

Batı edebiyatında tek boynuzlu atlardan bahseden ilk kaydedilen söz, MÖ 4. yüzyılda geldi. Bir doktor ve tarihçi olan Ctesias, Hintli gezginlerden hikayeler yazdı ve beyaz gövdeli, mavi gözlü, kırmızı başlı ve yaklaşık 0,5 metre uzunluğunda çok renkli bir boynuzu olan, at büyüklüğünde “yabani eşekler” tanımladı. Ctesias’ın tanımladığı Unicorn, muhtemelen yabani eşekler ve Hint gergedanları (Rhinoceros unicornis) gibi birden fazla hayvanın tanımlarına dayanıyordu.

Yanlış çeviriler, tek boynuzlu atları kafa karıştırıcı bileşik hayvanlardan görkemli beyaz yaratıklara dönüştürmeye neden oldu. MÖ üçüncü yüzyılda, İncil’i İbranice’den Yunanca’ya çeviren kişiler, İbranice muhtemelen yaban öküzü için verilen “re’em” kelimesini aldılar ve onu gergedanlar için kullanılan “tek boynuz” anlamına gelen Yunanca “monokeros” kelimesine dönüştürdüler. Sözcük daha sonra Yunanca İncil’in Latince çevirilerinde “unicornus” ve Latince’nin İngilizce versiyonlarında “unicorn” oldu. Böylece unicorn, İncil’de İsa ve saflıkla ilişkilendirilen bir hayvan oldu.

İtalyan kaşif Marco Polo, Asya’yı dolaştığında ve 13. yüzyılda ilk kez tek boynuzlu at olduğunu düşündüğü şeyi gördüğünde, tek boynuzlu at hikayelerinin gerçeklikle pek uyuşmadığını buldu (“Marco Polo’nun Seyahatleri” bölümünden ayrıntılı bir açıklama. Penguin Classics, 1958). Marco Polo şöyle yazmıştı: “Bataklıkta ve çamurda yaşamaktan zevk alırlar. Görünüşü korkunç bir canavar ve hiçbir şekilde bizim ülkelerde düşündüğümüz ve söylediğimiz gibi değil.”

Polo, söz konusu yaratığı büyük, siyah bir boynuza sahip, bir bufalo gibi tüyleri ve bir fil gibi ayakları olan bir yaratık olarak tanımladı. Brown Üniversitesi Kütüphanesi’ne göre, bugün Polo’nun “tek boynuzlu at” olarak tanımladığı yaratığın bir gergedan olduğu yaygın olarak kabul ediliyor.

Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’ne göre, Orta Çağ’da denizciler ve tüccarlar deniz gergedanı (Monodon monoceros) dişlerini Avrupa pazarlarına tanıttılar ve onları “tek boynuzlu at (Unicorn)” boynuzları olarak sattılar. Deniz gergedanları, Kuzey Kutbu’ndaki dişli balinalardı. Erkek deniz gergedanları, bir boynuza benzeyen 2 ila 3 metre uzunluğunda çıkıntı şeklinde bir dişe sahipti.

Avrupalılar, unicorn boynuzlarının ticareti yapılmadan önce unicorn boynuzlarının nasıl görünmesi gerektiğine dair tutarlı bir açıklamaya sahip değildi. Dişler Orta Çağ pazarlarına ulaştıktan sonra, unicorn boynuzları neredeyse her zaman tıpkı deniz gergedanı dişleri gibi uzun, beyaz ve sarmal olarak tanımlandı.

European Journal of Archaeology dergisinde 2004 yılında yayımlanan bir çalışmaya göre, bazı insanların onları avlayıp dişlerini almasına rağmen, Orta Çağ’da Avrupa’da deniz gergedanları büyük ölçüde bilinmiyordu. Çalışmada yazarlar şöyle yazmıştı: “Unicorn’lar, özellikle 14. ve 15. yüzyıllarda, Orta Çağ resimli ve yazılı kültüründe iyi bilinirken, batı Avrupa sanat ve düşüncesinde deniz gergedanlarının yokluğu dikkat çekici.”

Deniz gergedanları gerçekten var olsa da, çoğu insan onları duymamıştı, bu yüzden dişler, gerçek olmayan ancak yaygın olarak inanılan efsanevi tek boynuzlu atların hikayelerini güçlendirmeye yardımcı oldu.

St Neots Müzesi’ne göre, Avrupalılar arasında tek boynuzlu atların gerçekten var olduğuna dair yaygın inanç 18. yüzyılda azaldı. Ne de olsa hiç kimse tek boynuzlu at tanımına uyan gerçek bir hayvan bulamadı.


Yorumlar - Yorum Yaz