Şurası bir gerçek ki; Turgutlu'da oldukça uzun bir süreç boyunca pek çok farklı etnik ve dini grupların barış ortamı içinde birarada yaşayabilmelerine bir hoşgörü ile bakıldığı da görülüyor. Bu renklilik ve kültürel mozaik Turgutlu'nun yüzlerce hatta binlerce yıldır benimsediği, taşıdığı bir miras.
Turgutlu'ya 15 km uzaklıktaki Derbent köyünün de zamanında yarı yarıya Türk ve Rumlardan oluştuğu iddiaları da yer alıyor. 20 yıl kadar önce Hürriyet Gazetesi'nde yer alan bir haberde. bir otobüs dolusu Rum'un Derbent'e ziyarete geldiklerini okumuştum. Yaşlı bir Rum, Derbentli bir gençlik arkadaşıyla buluşuyor ve eski günleri yad ediyorlar, çok az da olsa komşuluk ilişkilerinde zaman zaman kız alıp vermeler de yaşandığını belirtiyorlardı.
13 Ekim 2000 tarihinde CHP Turgutlu İlçe Örgütü'nün düzenlediği "Yaşayan Ağızlardan Tarihte Turgutlu" adlı bir etkinlik kapsamında, Yunanistan'ın Midilli Adası'ndan Nicos Hacımakris ve oğlu Yorgo, Turgutlu'yu ziyarete gelerek etkinlik kapsamındaki bir söyleşide de yer almıştılar.
Atalarının Turgutlulu olduğunu ve kendisinin de Turgutlu'da doğduğunu belirten Nicos Hacımakris, Marmara depreminin ardından Yunanistan ve Türkiye arasında filizlenen dostluk ilişkileri ve izlenen dış politikalardaki yumuşama atmosferi içinde, 79 yıl sonra Turgutlu'ya gelmişti. Hacımakris, 79 yıl sonra yeniden Turgutlu'da olmaktan büyük mutluluk duyduğunu anlatırken, çocukluk döneminden bazı anılarını da anlatıyor ve Rumlarla Türklerin ilçede birarada barış içinde yaşadıklarını belirtiyordu. (Turgutlu Yakı Gazetesi - 14 Ekim 2002)
Konuşmasını zaman zaman Türkçe olarak da sürdüren Nicos Hacımakris, ilçeden ayrıldığı sırada 12 yaşında olduğunu söylemişti. Turgutlu'nun işgal günlerini ve yangını da yaşamış. Yangından sonra, işgalci Yunan askerleri arkalarında bıraktıkları vahşet görüntüleri nedeniyle Türklerin bunun acısını yerli Rumlardan çıkaracaklarını söyleyerek, güvenlik açısından Turgutlu'da yaşana Rum ve diğer azınlıkların da ilçeyi boşaltmasını istediklerinden, işgalcilerle birlikte önce İzmir'e, oradan da yine deniz yoluyla Yunanistan'a kaçtıklarını anlatmıştı.
Nicos Hacımakris, o zamanlar ilçenin adını "Kasaba" olarak hatırladığını, ilçenin o zamanki nüfusunun 40 bin civarında olduğunu, 2 camisi, 2 kilise, 1 havra bulunduğunu ve çırçır fabrikası olarak kullanılan 3 fabrika, susam yağı fabrikası olarak biri küçük diğeri büyük 2 fabrika bulunduğunu, Hristiyan nüfus olarak Ermeniler, Ortodokslar ve Musevilerin yer aldığını anlatıyordu. Söz konusu fabrikaların sahipleri ve buraları işletenler ise çoğunlukla Musevi ve Hristiyan olanlarmış.
Nicos Hacımakris, işgal günlerine ilişkin kendi anılarını anlatırken bazı yorumlarda da bulunmuş, Türk ve Müslüman halkın özellikle işgalden sonra çok zulüm gördüğünü ve Yunan askerlerinden çok çektiğini anlatmıştı.
Ve özellikle de Müslüman ve Rum halkının barış içinde birarada yaşadıklarını, kavga etmek için bir nedenlerinin olmadığını anlatan 95 yaşındaki Nicos Hacımakris, kendisinin de oyun oynadığı çocukluk arkadaşlarının çoğunlukla Türklerden oluştuğunu söylerken, sözlerini ara sıra Türkçe olarak "Kardeş gibiydik" sözleriyle de süsleyerek vurguluyordu.
Nicos Hacimakris'in bu sözleri, çocukluk yıllarımda ninemden duyduklarını hatırlattı bana. Ninemin Rum komşularında nasıl da bir minnet ve sevgi dolu sözlerle bahsettiğini hep hatırlarım. Şu sözlerinin ise ne kadar büyük anlam taşıdığını ise bugün daha iyi anlıyorum:
"Ben komşularıma laf söyletmem. Onlar çok iyiydi. Gavurdular, ama çok iyiydiler. Benim kimim kimsem yoktu, kim koruyacaktı ki beni? Rum komşular olmasa başıma neler gelirdi, orasını artık Allah bilir..."
Ninemin bu öyküsü için tıklayınız: "Adını Gülsün koyalım"

Nicos Hacımakris, konuşmasını Türkçe olarak "İzmir'in kavakları / Dökülür yaprakları / Bize de derler Çakıcı / Yakarız konakları" sözleriyle bilinen Çakıcı Mehmet Efe ile ilgili çok bilinen bir Ege ve Efe türküsünün bir dörtlüğünü seslendirerek tamamladı. Ayrıca Çakıcı Mehmet Efe ile ilgili, benim ilk kez duyduğum bir olayı, "Sabancı Çeşmesi" olayını da anlattı...
Tıklayınız: Çakıcı Mehmet Efe ve Sabancı Çeşmesi
Nicos Hacımakris ziyareti süresince Turgutlu'da 3 gün boyunca kaldı. Çocukluğunun geçtiği ve kendilerine ait olduğunu söylediği evin yerini de bularak, Atatürk Bulvarı üzerinde, şimdiki İmren Unlu Mamüller sırasında olduğunu da gösterdi.
Nicos Hacımakris, bu süre içinde çocukluk arkadaşlarından Ali Bozyağcı ile de buluştu. Bozyağcı ile Hacımakris, çocukluk anılarını yadederken her ikisi de oldukça duygulu anlar yaşıyordu. Biri etrafındakilere çocukluk günlerindeki anıları ahkkında bir şeyler aktarırken, diğeri de kafasını sallayarak onu onaylıyordu.
Her ikisinin de aynı heyecanla onayladığı ve Nicos Hacımakris'in de Türkçe olarak söylediği ortak bir cümleleri vardı:
"Kardeş gibiydik!"
Peki ya sonra?
Ne olmuştu da herşey birden çok farklı olmuştu?
Düşmanlık, nasıl barış ve kardeşliğin yerini almıştı?

Kasaba'da işgal günleri ve sokaklarında işgalci Yunan askerleri
Tıklayınız: "Adını Gülsün koyalım"