Yalanın saltanatı |
![]() |
![]() |
![]() |
"Annelerin ninnilerinden, spikerin okuduğu habere kadar Sokakta, kitapta ve yürekte, yenebilmek yalanı. Anlamak sevgilim, o bir müthiş bahtiyarlık Anlamak gideni ve gelmekte olanı..." |
Her sabah yeni bir ateşten gömlek giyiyoruz, kendimize ait elbiseler içine... Bilinmezlikten gelen çağrışımın etkisiyle, mistik bir rüzgâra da takılıp, yeni bir varoluş sanıp da, çırılçıplak koşuyor yığınlar karanlığın derin çukuruna. Oysa... Ve yaşam, kimileri için siyahla-beyaz arasında koşuşan hüzün yoğunluğunda ve çoban köpekleri kadar tutsak... Ya da kıyıya vuran bir balığın intiharına benziyor. Duygular, yaşamak adına birer birer incitilirken, onur denilen şey ayaklar altında ezilmek istenirken, varlıklarımız geceye emanet edilmek isteniyor. Çünkü yaşam karanlığın inisiyatifinde... Aradan yıllar geçse de, kimse bu yürüyüşün yanlış ve sapa sokaklarda geriye doğru çevrilemeyeceğini, felaketlerin yeniden yaşanmayacağını garanti edemiyor. İzlediğimiz filmin hep aynı film olduğunun da farkına mı varılamadı hala? Adı: “YALAN”. Yeni versiyonları renkli de çekilse, senaryo hep izlediğimiz aynı siyah-beyaz filmden çalınmış değil mi? Bugüne dek izlediğimiz filmlerin hepsinde de kahraman rolü hep en iyi yalana ve karakter rolü de en cahile verilirken, onur ve akıl hep ihaleyi kaybeden projenin temsilcileri oldu. Finaldeki son söz ise; alçakça bir cesaret ve yüzsüzlük eseri: “Yalandan kim ölmüş?” Oysa... |
![]() ![]() |