Yitik bir zamanı kovalamak

Yitik bir zamanı kovalamak
















Şehrin kalabalığına karıştığımda, kalabalık gürültülerdeki konuşmalar arasında, geleceği anlatan sözcüklere rastlayamadım yine. 
Hiç bir ses geleceğe gitmiyor, hiç bir söz yarınlara dokunmuyordu, kullanıldığı cümleler içinde. 

Ufku iyiden iyiye körelip daralmış ve bulanıktı yarının bu kalabalık içinde. 
“Yarın”dan kastedilen; sadece bugünden sonra gelen, ertesi gün...
Oysa “yarın”ın ne kadar da geniş bir anlamı vardı bir zamanlar?

Ve “gelecek”, “şimdiki zaman” içinde geçen tüm kurulu cümlelerde kullanıldığında, nasıl da“geniş zaman” içinde tüm insanlığın mutluluğu adına “gelecek zamanı” anlatıyordu?

Anladım ki; aydınları ve aydınlık sesleri kısanlar, bu toplumun sadece bugününü değil, yarınını ve geleceğini de karartmışlar. Bugünkü karanlık, öylesine bir kör karanlık olmuş ki; ne çok uzağa bakabiliyor insanlarımız, ne baksa da çok ileriyi görebiliyor. Görüşlerindeki ufuk, ya bir bilmecenin ya da bir kaosun sarmalına saplanmış...

— Günlük yaşiyoruz artık, diyordu esnafın biri. 
— Sadece bugün eve ekmek götürebilmenin hesabı içindeyiz. Ertesi güne Allah kerim. Eve bir topan ekmekle döndüğümüz akşam, “çok şükür bugünü de kurtardık” diye düşünüyoruz. Ama hemen karabasanlar çullaniyor sonra. Yarın olduğunda hangi senedin gazabına uğrayacağımızın kabusunu yaşiyoruz...
— Eskiden “halimize bin şükür” derdik ya? Ne sihirli bir sözmüş meğer. “Allah beterinden saklasın” diye de büyüklerimizden ögrenmistik. Şimdi ne şükür kaldı halimiz için, ne de beter. Beterin de beterini yaşiyoruz...
 diyordu bir diğeri de.

Ona göre, “beter” bu hükümetin adıymış. 
“Şükür”
 ise, jübilelik milli futbolcumuz Hakan’ın soyadından ibaret kalmış...


“Yeryüzünde kaç toplumda böyle bir ruh hali oluşmuştur?” diye düşündüm. 
Bir toplum düşünün ki, bugününe lanet okuyor.
Ama yüzünü geleceğe ve yarınlara dönmeye de cesareti yok. 
Varolan: esaret! 
İktidarın her icraatı, onları IMF ve Dünya Bankası’na köleliğe doğru bir adım daha yaklaştırıyor, daha ileri götürüyor. Hükümetin, “ilerledik, ilerliyoruz” sözleri, asıl bunu yansıtıyor hayatımızın gerçekliği içinde.

Ve bir toplum düşünün ki; bu yüzden ufku daralmış ve geleceğe de umutla bakamadığından, geçmişine ve her geride bıraktığı güne özlem duyuyor! Artık “bugün dünden, her gelen gün de bugünden daha güzeldir” felsefesi bile, hayatlardaki gerçek ifadesini bulamadığından, kaldırılıp da tarihin çöplügüne atılmak üzere.

Sadece, yitik bir zamanı kovalama heyecanı var insanların içinde...  
Artık geniş zamanlar içinde “daha iyi yarınlar, daha güzel gelecek” şeklinde kurulmuyor cümleler.
Tüm zamanlar içindeki cümlelerin üstüne basa basa yükselen tek cümle: “Hey gidi günler hey!”  
Buna “nostalji” diyebilmek mümkün mü? Böyle demek korkunç bir yanılsama olur. 
En doğru tanım, ancak toplumun sosyo-ekonomik yapınsının şekillendirdiği ruh halinin bir analizinin yapılmasıyla ortaya çikabilir kanımca. 
Çünkü tanıdığım tüm hayatlar: paramparça...   
Ve bu toplum, asla geleceğe dönük değil, hep geçmişe dönük yaşiyor. 
Asıl bilmece de burada işte: Geçmişe özlem, hangi “geçmiş zaman”ı kapsıyor acaba

“Yeni” ve “yenilik” kavramları da artık eskimiş toplumun değer yargılarında. Ya da çürümüs. Gerçek bir lider yetiştiremeyen, ama hep ucuz kahramanlar üreten bu toplumda, eski liderler bile yeni partilerle meydanlarda yeniden arz-ı endam ediyor. Yani; 
yeni anlayışı bile eski bu toplumun...

O esnaflarla tüm bunları konuşmaya zamanım yoktu.
Onun yerine, koltuğumun altında tuttuğum gazetenin o günkü manşetini ve sayfanın yarısını kaplamış o muhteşem resmini gösterdim.

Peşpeşe gündemi sarsan yolsuzluk ve vurgun olaylarında rol alan bir kaç hükümet adamı ve milletvekilinin şimdiye dek hangi partilerden seçildikleri ve daha önceki partilerinin adları da sıralanmıştı haberde. Partilerin adları değişse de aslında hep aynı parti olduğu ve ünlü Rus oyuncağı matruşka gibi birbirlerini doğuran partileri anlatan bir karikatürle süslenmiş bir haber. Ve şöyle bir alt yazı vardı haberde: 
"Aslında 50 yıldır hep aynı parti iktidar, aynı zihniyet yönetiyor ve hırsızlar da hep aynı... "

Ayrılırken, dudaklarımdaki gülümseme arasından fırlayan, “yitik zaman”a ait tek anlamlı cümle şöyledi: 
— Tarihin çöplügüne atmanız gereken sizin lider dediklerinizdi. Bizim kurduğumuz o güzel sözler değil. Ne çabuk unuttunuz? Bu memleket için en güzel şarkıyı biz bestelemiştik!...