Tarih

   
   
Geçmişi olmayan bir toplum veya bir devlet düşünülemez. Ünlü İngiliz yazar William Shakespeare’in bir deyişiyle, “Bütün dünler, bugünleri aydınlatan fenerlerdir.” A. W. Gulyga’ya göre ise; “Tarih, insanlığın belleğidir.” Bir Sovyet düşünür de "Tarih, halkın ruhudur” der.

Tarihi araştırıp aydınlatmak, insanlığın belleğini diri tutma amacına da hizmet eder. Aynı zamanda, dünyanın seyri ve insanoğlunun yaşam kavgası süresince çesitli uygarlıklar kurmuş, ama tarihin akışı, çağların devinimi ve ivmesi içinde zamanla ortadan kalkmış ya da unutulmuş topluluk ve halkların ruhunu yaşatmak anlamını da taşıyor. Tarih sayesinde onların yaşamları, uygarlıkları, felsefeleri, kültürleri ve kimlikleri hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Ama doğru bir tarih anlayışı sayesinde...


Adını 'Gülsün' koyalım
Akıncı torunu Mustafa
Ali İhsan Paşa
Alphonse de Lamartine
Amazonlar efsane mi, gerçek mi?
Anadolu adının kökeni
Atatürk'ün ağzından "kurtulan bayrak"
Atatürk'ün soyağacı
Atatürk ve Nazım Hikmet
Belkıs'ın gerdanlığı efsanesi
Belkıs'ın gerdanlığı efsanesinin yorumu
Bir aşk ve bir şehrin hikâyesi
Bir çöküşün anatomisi
Bir çöküş: Kaos ve Osmanlı gerçeği
Bir nikah ve bir söz
Bizans ve Anadolu
Celali isyanları
Cinnîler
Cinnî Hoca: Bilge mi, evliya mı?
Çakıcı Mehmet Efe ve Kız Okulu hikayesi
Çakıcı Mehmet Efe ve Sabancı Çeşmesi
Çember ihanetle daha da daralıyor
Dans et şampiyon!
Devrimler çağı 21. yüzyıl
Deyimden gerçeğe: Trampete gitmek
Dünya hali
Dünyanın en kadersiz ulusu: Kızılderililer
Efes antik kentinin kundaklanması
Ekmek ve tuz
Eminenin şehadeti - Halide Edip Adıvar
Geronimo: Son Apaçi
Gladyatörler arenası Kolezyum hakkında
Göbeklitepe: İnsanlığın en eski tapınağı
Göbeklitepe: Tarihin sıfır noktası
Güdümlü tarih
Gülen yüzlerde ağlayan gözler
Haziranda ölmek zor
Hurafeler ve bir kitabın eleştirisi
İliada destanı
İliada destanı hakkında
İlk kavga ve savaş
İnsanların dünyası
İsyan ve direnişin kasabalaştırdığı yer
Kasaba adının tarih içindeki anlamı
Kasaba harabelerinde - Falih Rıfkı Atay
Kentleşme ve uygarlık
Kırmızı Hafızlar sülalesi
Kız çocuğu - Falih Rıfkı Atay
Kızılderililerin tarihi
Kurtuluşa doğru
Kurtuluş günü ve "kurtulan bayrak" olayı
Lidya'nın dramı ve Krezüs
Melez bir toplum: Rumlar
Mimoza çiçeği ve bir hikâyesi
Nasrettin Hoca: Dünyayı güldüren adam
Odessia destanı
Osman Bey'in vaadinin anlamı nedir?
Osmanlı devletinin çöküş nedenleri
Özgürlüğe veda
Perrül Dede uydurmacası
Reis Seattle'in ABD Başkanına mektubu
Sancaklı aşireti
Savaşa hayır!
Savaşlar: Yıkım ve perişanlık
Savaş değil, barış daha fazla cesaret ister
Sessiz gazi
Sivri dede
Şeyh Bedrettin
Şeyh Turud kimdir?
Şiiri zirvede, mezarı sürgünde bir şair
Tarih nedir, ne değildir?
Tarihin bir uygarlık merkezi: Mezopotamya
Tarihte Turgutlu'nun yakılması olayı
Toprak uyanıyor
Truva Savaşı efsanesi
Truva ve Truvalılar
Turgutlu'nun kurtuluş günü
Uygarlıkların anası Ege
Uygarlıkların beşiği ve mezarı: Anadolu
Vaadedilmiş topraklarda aşkın tohumları
Vaadedilmiş topraklarda azap tohumları
Vaadedilmiş topraklara geliş
Vikingler aslında kimdi?
Yeşilin atası: Manisa Tarzanı
Yetmişlik bir delikanlı: Profesör Özbaran
Yürüyen adamlar
26 Ocak'ın yerel kutlama günü oluşu

"Medine" Arapça'da "kent" demektir. Türkçesi "uygarlık" anlamına gelen Arapçadaki medeniyet sözcüğü de buradan geliyor. İnsanlık tarihinin yeryüzündeki uygarlık süreci “kentleşme” ile birlikte başlıyor. Ancak “kentleşme”yi yalnızca yerleşik hayata geçiş anlamında kullanıyorum, bugünkü anlamda bir “uygarlaşma” anlamında değil. Nedeni ise; “uygarlık” kavramının daha geniş bir anlamı kapsaması, daha derin bir anlayışı içermesi. Bugünkü anlamda “uygar insan” tanımı yaparken, nasıl bu tanımı hak edecek bazı temel kriterler ve değer yargıları ile ölçüm yapılıyorsa, toplum ve toplulukları da uygarlık düzeyleri ile aynı şekilde ölçüp elekten geçirebilmek gerekli. Bu da Mehmet Akif'in "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" sözüne bir çağrışım olabilir.

Uygar bir toplum veya halktan söz edebilmek için, onların kültürlerini, yaşayışlarını, çağı geliştirme veya yaşanılan çağa uygun olabilecek düzeyde yaptığı atılımları, barışçıl olup olmadıkları, insanı nasıl ele alıp değerlendirdikleri ve felsefelerinin iyi irdelenmesi gerek. Yerleşik hayata geçiş ve kentleşmenin başlamasıyla hemen ve birdenbire uygar olunamıyor. Çünkü insanoğlu tarih boyunca, kendi neslinin varlığından itibaren hep daha uygar olabilmek, uygarlıklarını geliştirebilme, çaği değiştirebilme davranışı içinde. Bu davranış kimi zaman barışçı, kimi zaman da barışçı olmayan yollar izlemiş. Savaş, bu nedenle ilk çağlardan beri insanoğlu ile birlikte anılan bir gerçeklik olmuş!     Devam et

Önceleri klan ya da aile toplulukları halinde mağaralarda yaşayan insanoğlu, sonraları çoğalıp, giderek genişleyince kabile oluşmuş. Bu dönemde sadece avcılık yaparak geçinemez olan insanoğlu, hayvanları eğiterek, hayvancılığı uğraş edinmeye başlamış. Böylelikle de hayvanların beslenebilmesi sorunu ile birlikte, uygun doğa ve iklim koşulları arayışı içine giren insanoğlu için “göçebelik” başlamış... 

Yerleşik hayata geçiş, hayvancılıkla uğraşan insanoğlunun giderek büyüyen ve genişleyen nüfusu nedeniyle, artık sadece hayvancılıkla yetinememesi, sonraları toprağı da işlemeye başlaması, tarıma yönelmek zorunda kalmasıyla birlikte başlıyor. İnsanoğlunun “kentleşme” süreci de böyle gelişiyor. Ve böylelikle de karşısına bir “yurt edinme” gerçekliği gelip dayanıyor! İşte bu gerçeklik yeryüzünü çağlardır kana bulayan pek çok savaşın ardında yatan nedenlerin başında geliyor, belki de temel neden!     Devam et


Yorumlar - Yorum Yaz