Esrarengiz mektup


Esrarengiz mektup!

Bu yazıma konu edindiğim “esrarengiz mektup” olayını bazı gelişmelerle tarihsel bir sıraya göre aktaracağım. Böylece olayların gelişimini daha iyi izlerken, maden şirketi konusunda nasıl bir “oldu-bitti” ile karşı karşıya bırakılmaya çalışıldığımızı daha iyi anlayabileceksiniz. Aynı zamanda dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmeyen bu projeye ve çalışma ruhsatı verilmeyen bir şirkete neden AKP Hükümeti tarafından bu iznin verildiğini de göreceksiniz.

2006 yılı Aralık ayı:
22. Dönem CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören, Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel işletmesinin çevreye vereceği zararlar konusunda TBMM'de uyarıda bulunarak, bu şirkete işletme ruhsatı verilmemesi konusunda ayrıca 21 Aralık 2006 tarihinde 7 / 19753 nolu yazılı soru önergesi verdi.

2007 yılı Ocak ayı:
2007 yılı Ocak ayının ilk günlerinde yeni yasama yılına giren TBMM’de görüşmeler sırasında gündem dışı söz alan CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören, verdiği soru önergesini hatırlatarak, Çaldağı’nda deneme çalışmalarına başlayan maden şirketine çalışma ruhsatı verilmemesini istedi.

2007 yılı Şubat ayı:
Ankara’da YASED tarafından düzenlenen “Fırsatlar Ülkesi Türkiye” adlı konferansa bazı yabancı şirket temsilcileri katılır. Konferansta Başbakan Erdoğan ile görüşen 6 yabancı şirket temsilcisinden biri İngiliz Bopshorus şirketinin bağlı olduğu asıl European Nickel şirketinin Genel Müdürü Simon Purkiss’tir.

Konferanstan bir gün önce verilen akşam yemeğinde ise Sir David Logan, AB görüşmelerinde "Başmüzarekeci" olarak bilinen Devlet Bakanı Ali Babacan’la aynı masada yanyana oturur. Yemek sırasında cebinden çıkardığı bir mektubu  Babacan’ın önüne bırakır. Babacan mektubu alıp cebine koyar. Ama bu gazetecilerin gözünden kaçmaz, “Hayrola nedir o mektup, içeriğini öğrenebilir miyiz?” soruları başlar. Ne Babacan, ne de Logan cevap verir. Onların yerine şirket Genel Müdürü Simon Purkiss mektubun içeriğini açıklamak yerine “Turgutlu'da 300 milyon dolarlık nikel yatırımı yapıyoruz” demekle yetinir. Cevaptan tatmin olmayan gazetecilerin "Belli ki bir sorununuz var, o yüzden Babacan'a mektup verdiniz" şeklindeki ısrarlı sorularına, Purkiss yine kaçamak cevap verir ve sadece  “Bizimki Türkiye'deki ikinci büyük İngiliz yatırımı olacak" der.

Sir David Logan kimdir?
Sir David Logan şirketin yöneticileri içinde en dikkat çekici isim. “Sir” ünvanı, İngiltere’de Kraliyet ailesi tarafından bazı kişilere verilen bir asalet ünvanı. Bu unvan David Logan’ın kimliğini anlamaya yeterli. Ama Logan’ın bir diğer özelliği 1997-2001 yılları arasında İngiltere adına ülkemizde Büyükelçi olarak görev yapması. Ankara'da ve İstanbul'da büyükelçi olarak görev yapan Logan'ın bilinmesi gereken en önemli özelliklerinden biri "Kıbrıs'ın Rumlaştırılması" için ortaya koyduğu çabalar. Emekli olur olmaz European Nickel PLC şirketinin yönetim kuruluna getirilir.

2001’de emekli olur olmaz, 2002’de söz konusu şirketin yönetimine girmesi ve yine bu şirketin 2002 yılında Çaldağı nikel madeni işletme hakkını elde etmesi ne kadar da anlamlı ve ilginç bir rastlantı? Ayrıca bu kadar önemli bir diplomatın Bosphorus Madencilik (şimdiki adıyla Sardes) gibi küçük çaplı, paravan bir firmada istihdam edilmesi ne kadar da şüphe uyandırıcı?

“Sir” unvanı da olan emekli bir büyükelçinin, Çaldağı’nda nikel madeni arayacak küçük çaplı bir şirketin yönetimine getirilmesini, kendisinin yaşadığı geçim sıkıntısı nedeniyle böyle bir işe son derece ihtiyacı olduğu ile açıklayamayacağımıza göre, şirket ve ardındaki finans güçlerince kendisinden diplomasi yoluyla önlerindeki engellerin kaldırılmasını sağlayacak bazı kapıların açılması için faydalanmak amacıyla boyle bir göreve getirildiği yeterince açık. Sonuçta, Logan'ın Devlet Bakanı Babacan'a verdiği mektup bunu açıklıyor.

2007 yılı Mart ayı:
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Çaldağı maden arama bölgesinde inceleme yapacağını söyledi. Ancak önerge veren CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören'e bölgeye 3 Mart 2007 tarihinde geleceği konusunda hiç bir bilgi verilmedi ve olaydan sadece AKP İl ve İlçe Başkanları ile İl Genel Meclisi üyeleri ve Turgutlu Belediye Başkanı haberdar edildi. Bakanın 3 Mart günü geleceğini öğrenen CHP Milletvekili Hasan Ören, bakanın gelmesi beklenen saatte Çaldağı'na gidince, buradaki AKP'li yönetici ve temsilciler tarafından adeta baştan savılmak istenircesine, "Bakanın bölgeye gelmeyeceği, sadece helikopterle yukarıdan şöyle bir bakıp geçeceği" cevabını alıyordu.

Anlaşılan, önerge sahibi milletvekilinden gizlice yapılması planlanan Çaldağı'ndaki teftişte özellikle "gizli" tutulmak istenen başka şeyler de vardı. Bu soruları da önergenin sahibi 22. Dönem CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören, şöyle soruyordu: "Bakan Pepe, Bosphorus şirketi yöneticileri, AKP yöneticileri ve Belediye Başkanı ile gizli bir toplantı yapmayı mı planlamıştı? Ben önerge sahibi iken kimden, neyi saklamayı amaçlıyorlar? Başbakan veya bakanlar bir yeri ziyaret edecekleri zaman, tüm yetkililere, o partinin temsilcilerine ve o bölgedeki milletvekillerine mutlaka haber verilmesi gerekir. Bu geleneğin neden bozulma ihtiyacı duyuldu? Oraya benim geleceğimi öğrenince Bakan Pepe gelmekten vaz geçtiyse, bu durumu daha vahim, daha da şüphe verici hale getiriyor. Eğer Bakan Pepe maden sahasına inmiş olsaydı, bölge halkı adına kendisine soracaklarım vardı..."

Ve bu olayın “esrarengiz mektup” olayından hemen 1 hafta sonra bu şekilde gelişmesi ne kadar da anlamlı değil mi?Tabii bu mektubun içeriği halen bilinmiyor. Ama akla gelen bazı sorular var: Bu mektupta kimin selamı ve kimin imzası var? Bu mektupla zamanın Çevre Bakanı Pepe’nin katledilecek orman alanı için sesini çıkarmamasının sağlanması için bir ricada mı bulunuluyordu?

Ama söz konusu sirket tarafından sülfürik asit liç yöntemiyle nikel madeni ayrıştırma çalışmalarına başlanmasıyla tüm Gediz Havzası'nın yaşayacağı çevre felaketini düşündüğümüzde, bu esrarengiz mektup her haliyle “Gediz Havzası'nın idam fermanı” gibi bir anlam taşır hale geldi. Ayrıca İngiliz hayranı olduğunu çok iyi bildiğimiz AKP kurmaylarının, İngiliz asilzadeleri karşısında boyunlarının kıldan ince olduğu ve ricalarını emir gibi algıladıkları da öteden beri zaten bizim malumumuzdur.

NOT: Bu mektup olayını 26 Şubat 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Vahap Munyar’ın köşe yazısında da görebilirsiniz.

Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru da bu mektup olayını yazdı: Cinayetin mektubu

Ve bir başka önemli not daha: Dönemin Çevre ve Orman Bakanı Pepe, bu şirkete ormanlık alan için gereken izni vermediği için koltuğundan olmuştur. 29 Mart yerel seçimlerinden sonra ise, daha 1 hafta bile geçmeden Pepe'nin yerine getirilmiş olan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından şirkete gerekli izin verilmiştir. 

Bu çarpıcı olayı bir de Eski Bakan Pepe'nin ağzından duymak için tıklayınız: Eski Bakan Pepe'nin anlattıkları

  
 

 
 Gediz Vadisi'nin yok edilmesine izin vermeyin!  



Yorumlar - Yorum Yaz