Leylek Çayı | |||||||||||
![]() | |||||||||||
![]() | |||||||||||
Çocukluktan kalma günlerimde, gür ve coşkun akan sularıyla belleğimde sanki kocaman bir nehir ve geçilmez bir akarsu gibi yer almıştı. Şehrimizin içinden nazlı nazlı akıp geçerdi Leylek Çayı. Yerinde yeller bile esmiyor şimdi. Ne yazık! O sokakta büyüyen şimdiki çocuklara bir zamanlar oradan Leylek Çayı diye bir akarsunun geçtiğini, kenarında oyunlar oynadığımızı, ninelerimizin nice çamaşırları onun suyuyla apak yaptığını anlatsak, bize inanırlar mı, gülerler mi, bilinmez... Ama acı gerçek; Leylek Çayı yok artık! Annemin balıklarıma hibe ettiği o şişman kavanozun içinde balıklarımın her an biraz daha tombullaşacağı beklentisiyle ne özverilere katlanırdım, bilseniz. İş sinek avlamaya geldiğinde, üstüme yoktur bu yüzden (!) Daha havadayken yakalardım kara sineği. Iskaladığım pek az olmuştur. Onların bir an önce balıklarımın midesini doldurmaları için gösterdiğim çaba ve özveri gerçekten göz yaşartır... Kısacası; tam bir sinek katliamı olurdu evimizde. Üstelik, sinek neslinin yeryüzünden tamamen silinmesi gibi toplumsal bir hizmet yaptığımın da bilincinde değildim o zamanlar... Bugünkü acı gerçek ise çok çarpıcı! Bir zamanlar neslini kurutmak için onca ter döktüğüm kara sinekler, her gün daha da artan sayılarıyla tepemizde vızıldar, burnumuzun dibinden “vın” diye geçerken, çocukluğumda bana balık tutma ayrıcalığı sunan, keyifli anlar yaşatan Leylek Çayı ise, yok artık! Bir zamanlar aktığı yatağını bile zor bulurum şehrimizde... Babamın gözü gibi baktığı bir kaç kertelden biriyle Leylek Çayı’ndan balık tutmak, çocukluğumun en keyifli olaylarından biriydi. Bir de, babamın söylediği doğruysa eğer, beni Leylek Çayı’ndan tutmuşlar (?) Ama benim Leylek Çayı’na bunca sevgi duyuşumun nedeni bu değil tabii ki. Radyo müdürlüğü görevi yapmaktayken, yaptığım programlardan birinde de Leylek Çayı’nı konu edinmiştim. Leylek Çayı’nın akıbetini araştırdım. Sokaktaki vatandaşlara sormuş, röportajlar yapmıştım. Aktığı sokakta bulunan pek çok evden kirli ve pis deterjanlı çamaşır suları dökülmeye başladı Leylek Çayı’na. İlerleyen zamanlarda da giderek fosseptik diye kullanılmaya başlanır oldu. Sonunda bu nankörlüğe ve bunca zulme dayanamadı Leylek Çayı. Bataklığa dönüşmeye, kurumaya başladı. Ardından da insan sağlığı için tehlike saçmaya. Sanki intikam alırmışçasına! Eh, işte bu durum da, şehrimizin yöneticilerine bir fikir verdi hemen. Bu çayın eşi benzeri bulunmaz bir nimet, bir hayat kaynağı olabileceğini akıllarına bile getiremeyen o dönemki yöneticiler, cehaletin ve duyarsızlığın Leylek Çayı’na biçtiği yeni kimliğini hemen resmileştiriverdiler: “Leylek Çayı artık bir kanalizasyon olarak kullanılmalı”ydı! Böylelikle idam fermanı da imzalandı: Üstü örtülerek, kanalizasyona dönüştürülerek, yeryüzünden silindi... Ama Leylek Çayı’nın akıbeti bir ibret, bir ders olmadı! Diğer çayları da aynı akibet karşıladı çünkü. Irlamaz ve Nif çayları da yıllarca adım adım "Leylek Çayı’nın kaderi"ne doğru sürüklendi. (Ta ki, dönemin kaymakamı rahmetli Günhan Sarıkaya ile görüşüp de durumun vahametini anlatıncaya kadar...) Irlamaz ve Nif çayları, Ege'nin hayat kaynağı olan Gediz’i besleyen, kentimizdeki en önemli kolları... İşte Gediz Nehri! Her geçen gün ölüyor ve öldürüyor! Sadece Leylek Çayı’na veya diğer kollarına değil, kendisine de yapılanların da öcünü almaya çalışırcasına... Tıklayınız: | |||||||||||
27 Mayıs 1997 | |||||||||||
|