Amazonlar-3

AMAZONLAR

Efsane mi, gerçek mi?

Panorama: Kadifekale'den İzmir'in bir görünümü

Amazonlarla ilgili yanıtlar neler?

Amazonlarla ilgili söylenceleri bir kenara bırakırsak, geriye fazla birşey kalmıyor. 
Tarihte gelmiş geçmiş bütün halkların geçmişine bakıldığında, söylencelerin yanında gerçek olan olayların tarihinin de anlatıldığını görüyoruz. Amazonlardaysa bu ayrım neredeyse yok denecek gibi. Amazonlarla ilgili anlatılanlar, söylenceden çok gerçeğe daha yakın duruyor. Ama Anadolu’dan geçen bütün halklar, Amazonların izini -eğer vardıysa- çoktan örtmüşler. 

O halde Amazonların gerçekliğiyle ilgili soruları yanıtlamaya nereden başlamak gerek?

Tarihte gelmiş geçmiş bütün halkların geçmişine bakıldığında, söylencelerin yanında gerçek olan olayların tarihinin de anlatıldığını görüyoruz. Amazonlardaysa bu ayrım neredeyse yok denecek gibi. Amazonlarla ilgili anlatılanlar, söylenceden çok gerçeğe daha yakın duruyor. Ama Anadolu’dan geçen bütün halklar, Amazonların izini -eğer vardıysa- çoktan örtmüşler.

Amazonların yalnızca söylenceden ibaret olduklarını söylemek ne denli zorsa, gerçekten yaşadıklarını söylemek de aynı şekilde zor. Bugüne dek bu konuda ortaya atılmış birkaç temel görüş var. Bunların hepsi de Amazonların öyküsünün, günümüzdeki halini alıncaya dek çeşitli söylencelerle beslendiğini ortaya koyuyor.

Birinci görüş, Amazonların, erkeklerin yanında yardımcı olarak savaşa giren kadınlardan türediği yolunda. İkinci görüş, Yunan kolonilerine saldıran tamamen tıraşlı yabancıların kadınlar olarak yorumlanmasıyla ilgilidir.

İki ilginç görüş

İlk görüşü bu şekilde ortaya atan Bizans tarihçisi Caesarea'lı Procopius, düşüncesini şöyle dile getirir:

"Sabiri diye çağrılan Hunlar, diğer bazı Hun kabileleri gibi o bölgede (Kafkasya’da) yaşarlar ve Amazonların aslında burada ortaya çıktıklarını ve sonradan Thermodon Nehri’nin üzerinde şu anda Amisos kentinin bulunduğu, Themiserya yakınlarında kamp kurduklarını söylerler. Ama bugün Kafkas bölgesi civarında Strabon ve diğerlerince haklarında çok yazılmış olmasına karşın Amazonlarla ilgili ne korunmuş tek bir hatıra, ne de onlarla ilgili bir isim vardır. Erkeklerin özelliklerini taşıyan bir kadın ırkının asla var olmadığı, insan doğasının kabul edilmiş gerçeğinin Kafkas Dağları’nda bir istisna oluşturmadığını savunan tez, daha akla yakın görünüyor. Ama gerçek; bu bölgelerdeki kavimlerin kadınlarıyla birlikte büyük bir orduyla Asya’ya bir akın düzenledikleri, Thermodon Nehri’nde kamp kurdukları ve kadınlarını burada bıraktıklarıdır. Sonra, erkekler Asya’nın büyük kısmını yağmalarken bu toprakların yerli halklarınca kıstırıldılar ve tek kişi bile kurtulamadan katledildiler. Böylece hiçbiri kadınların kampına geri dönemedi. Bundan böyle kadınlar çevrede yaşayan halkların intikamından korktuklarından erzakın da yetersizliğiyle erkeklerin görevlerini üstlendiler.

  

Erkeklerin kampta bıraktıkları araçlarla silahlandılar. Tümüyle yok edilene dek de burada erkeksi bir cesaret göstermek zorunda kaldılar. Olan işte buydu. Amazonların kocalarıyla birlikte savaşa çıktıklarına benim zamanımda gerçekleşen bir olaya dayanarak inanıyorum. Hunlar, Roma topraklarına sık sık akın eder, savaşırlardı. Geride bıraktıkları ölü Hunların arasında kadın savaşçıların cesetlerine de rastlanırdı..."

Procopius’un, Kafkasları Amazonların kalesi olarak göstermesi gelenekle uyum sağlar. Dağlar, sık ormanlar ve genel olarak keşfedilmemiş bölgeler, geç klasik dönemde yaşayanlara göre Amazonların yerleşim yerleridir. 16. yüzyılda yaşamış olan İspanyol kaşifi Francisco de Orellana, Güney Amerika’da Marnaon Nehri kıyılarında Tapuyas yerlilerinin saldırısına uğradı. Anlattığına göre yerlilerin saflarında silahlı kadınlar da vardı. Nehir bundan sonra AMAZON olarak anıldı.

Amazonlarla ilgili ikinci bir görüşse onların aslında tıraş olmuş erkekler olduğu yolundadır. Bu görüşü düşünmeye başlamadan önce kadınlarla karıştırılan erkeklerin birtakım koşulları taşımaları gerektiği görülüyor:
1— Amazonların yaptığı gibi onlar da Anadolu’ya bir çok küçük kabilenin bulunduğu dönemde yerleşmiş olmalıdırlar.
2— Güçlerinin zirveye ulaştığı dönem Amazon zaferleriyle üst üste gelmelidir ve M.Ö. 15 ila 20. yüzyıllardan sonra olmamalıdır.
3— Akaların M.Ö. 1100 dolaylarında Attika’dan Anadolu’ya göç etmelerinden önce yok olmuş olmaları gerekmektedir.
4— Yunanlıların sakalsızlığı kadınlıkla özdeşleştirdikleri bir dönemde sakalsız olmalıdırlar.

 

Böyle bir halk ya da uygarlık aramak Amazonları aramaktan çok daha güç gibi görünüyor.
Oysa böyle bir uygarlık var: HİTİTLER!

Hititler, o dönemde dünyanın en büyük uygarlıkları arasındaydı. Hititlerin yükselişi M.Ö. 1300’lerde başladı; Mısırlıları yendikleri M.Ö. 1296’da doruğa ulaştı. Ne var ki bir süre sonra batıdan gelen deniz halklarının baskısına dayanamayan Hitit devleti çöktü, MÖ 1200 ’lerde başkentleri Hattuşaş yakıldı. Amazonların yok oluşu gibi Hitit İmparatorluğu da hızlı bir biçimde tarih sahnesinden çekildi. Öyle ki M.S. 19. yüzyıla dek unutuldular.

Eğer Hititler ile Amazonlar arasında heyecan verici bir benzerlik olduğu kabul edilirse, sakal bir anda önem kazanır. Hititler, Yunanlıların sakal bırakma adetini izlemediler. Yunanlılar için sakal, savaş alanında yakın dövüşürken ya da herhangi bir sokak kavgasında sorun çıkarsa da, hazine değerindeydi. Sakal, düşmana tutup çekebileceği uygun bir araç sağlıyordu. Bu nedenle M.Ö. 331 yılında Büyük İskender, Arbela savaşına girmeden önce askerlerine sakallarını kesmelerini emretmişti. Gerçek ne olursa olsun Yunanlılar, Büyük İskender dönemine dek sakallarını kesmediler. 

O yıllarda kıllılık erkekliği, kılsızlık da kadınlığı simgeliyordu. Ünlü komedi yazarı Aristophanes, oyunlarından birinde efemineliğiyle ünlü oyun yazarı Euripides’e, Agathon’a cilveli bir eda ile "Her zaman yanında tıraş bıçağı bulunur. Onu bir saniyeliğine bana versene" dedirtir. O dönemde tıraş bıçağı erkeğin değil, kadının gerekli bakım eşyalarından biriydi. Yunanlılar, Hititlerle ilk kez M.Ö. 12. yüzyılda ilişki kurdular. İki uygarlık Akaların Dorlardan kaçmak üzere Anadolu’nun Ege Denizi kıyılarında kurdukları kolonilerin bulunduğu topraklarda karşılaştılar.

Hititler, sakal uzatmayı Yunanlılardan görüp benimsediler. 12. yüzyılın ortasından önce yapılan anıtlarda Hititler tıraşlı gösterilir; sonrasında sakallıdırlar. Yunanlılar için bu dönem öykü anlatıcılarının evlerinden uzak göçmenleri cesaretlendirip şevklendirmek için masallar oluşturdukları dönemdir. Masallarda Aka kahramanları tekrar tekrar anlatılarak yaşatılırdı. Eski çarpışmaların bazılarında Yunanlılar, sakalsız Hitit savaşçılarını küçümseyerek "kadın savaşçılar" olarak adlandırmış, ya da tamamen yanlış anlamaya dayalı, Hititleri kadın zannetmiş olabilirlerdi. 

Bu tür yanılgıların izlerini Yunan mitolojisinde görmek mümkün. Sözgelimi o döneme dek at görmeyen Yunanlılar, ata binmiş birini gördüklerinde ikisini tek bir canlı gibi düşünmüş ve "centaurlar"söylencesine neden olmuşlardı. (Centaur: At adam. Başı ve göğüs kısmı insan, bedeni ata benzeyen mitolojik bir canlı.) 
  
Aynı şekilde Hititlerin profilden devasa boyutlarda duvarlara resmettikleri tanrı figürlerini de görmüştü Yunanlılar. Hititler, uydukları saygıdan dolayı tanrı figürlerini insanlara göre çok büyük çiziyorlardı. Profilden çizildiği için tek gözü görülen tanrı figürleri Yunanlılar arasında tek gözlü devler olan Kyklop (Tepegöz) söylencesini doğurmuştu. Amazonlar da böylesi bir yanlış anlamanın sonucunda ortaya çıkmış olabilirler. 

Halikarnas Balıkçısı, "Böyle bir yanlış anlama varsa İzmir kentinin Hititlerce kurulduğunu söyleyebiliriz" der. Balıkçı, ayrıca Artemis tapımının kökeni olan ana tanrıça tapımının Hititler döneminde yerleşmiş olduğunu söyler. Efes’teki Artemis heykellerinin iki yanında bulunan geyiklerin de Hititlerin kader, mutlu alın yazısı simgeleri ya da tanrısı kimlikleri ile, “runda” adında kutsal saydıkları geyik olduğunu da belirtir. 

Bu görüş akla oldukça yatkın gelse de minik bir pürüz içeriyor. 
Bugün Hititler olarak bildiğimiz, kendilerine "Nesililer" diyen halk, Asya’dan Anadolu’ya geldiğinde ataerkil yapıdaydı. Dolayısıyla beraberinde bir tanrıça kültürü getirmiş olamaz. "Nesililer" denen halk, Anadolu’yu ele geçirip birleştirdikten sonra burada yaşayanların kültürlerini benimsemiş, hatta onların adını almıştı. Hatti Ülkesi denen Anadolu, anaerkil yapısını koruyordu. Bundan yola çıkarak belki de Amazonların çıkış noktasını Hititlerden daha geride, Anadolu’nun Nesililerden önceki halklarında aramak daha doğru olabilir.

  Sonraki sayfa: Tarihçilere göre Amazonlar