Gediz vadisindeki verimli tarım topraklarını nasıl kullanıyoruz?


ÇaldağıToprak nasıl talan ediliyor?


Günde 22 milyon ton çöp üreten bir ülke olan Türkiye, her gün 30 milyon tabut dolusu toprağını da kaybediyor. Ağaç ve orman katliamları, orman yangınları, bunun sonucunda ortaya çıkan erezyon ve amaç dışı toprak kullanımı sonucunda, Türkiye'de Afrika'dan 22 kat daha fazla toprak kaybının yaşandığı belirtiliyor. Kendisini dünyanın en vatansever toplumu olarak tamınlayan insanlarımızın, "vatan" dediği kendi toprağına nasıl baktığı ve ona nasıl davrandığı bu manzarada görünüyor işte. 

Peki ya dünyanın en verimli ve 1. sınıf tarım topraklarından oluşan Gediz Havzası
Gediz Havzası'ndaki verimli tarım topraklarını nasıl kullanıyoruz?
Gelin, birlikte bir göz atalım. Önce çarpık sanayileşmeyi basitçe bir resmini çizerek görelim.

Hızlı endüstrileşme sürecine giren ülkemizde, yaşanılan veya yaşatılan çevre sorunların başlıca nedenlerinden biri olarak sıklıkla çarpık sanayileşme çıkıyor her yerde karşımıza. Sanayi kuruluşlarının yer aldığı alanların seçimi çoğunlukla kolaylık ve kârlılık düşüncesi temel alınarak belirleniyor. Bu durum da önlem alınmadığı taktirde geriye dönüşü bir daha mümkün olmayacak sorunların başlangıcını oluşturuyor. 

Sadece kârlılık ilkeleri gözönüne alınarak kurulan sanayi kuruluşlarının ulaşım, su, enerji ve yerleşim yerlerine yakın olması, girişimciler tarafından aranan ve istenilen özellik. Bu tesislerin kurulması bakımından, alt yapı tesisleri ve özellikle yollar, en gerekli unsurlar. Böylesi özelliklere sahip yerlerde tesis kurmak, girişimci için hem daha masrafsız ve ucuz olan ve dolayısıyla kârlı bir yatırım. Çünkü böylelikle yapması gerekli ve hatta gerekli olan yatırımları yapmaktan kurtulduğu için, yatırım çok daha ucuza geliyor. Öte yandan, yolların da maliyet hesaplarının daha ucuza ve düşük masraflara getirilmek istenmesi, tarım alanlarını tahrip eden bir başka neden oluyor. Maliyet hesapları gereği, yolların düz ovalardan geçirilmesi tercihi sonucu, ana yollar böylece tarım alanlarına kadar sokuluyor. Sonra da bu yolların her iki yanında birer ikişer sanayi kuruluşları gelişmeye başlamış ve milyarlarca lira yatırım yapılarak kurulan sulama şebekeleri ve verimli tarım toprakları üzerinde sanayi kuruluşları hızla yayılmaya başlamıştır. 

İzmir Bornova-Turgutlu yolunun açılmasıyla, sanayi kuruluşları bu yol güzergahı boyunca iki yana dizili olarak yayılmaya başladı. Önceleri hiç bir sanayi kuruluşunun yer almadığı Kemalpaşa-Armutlu ovası bile, Bornova-Turgutlu yolunun açılması ile birlikte bu manzaradan etkilenerek fabrikaların istilasına uğradı. Belkahve'den 2. Nif Köprüsü'ne kadar olan 25 km.lik bölüm fabrikalarla dolmuş durumda. Ve yolun iki tarafının dolmasıyla birlikte ovadaki tarım alanları da önemli ölçüde azalmış durumda.

Öte yandan, Manisa yolu kavşağından Turgutlu girişine kadar olan 5-10 km.lik uzaklık da, yine fabrikalar tarafından (özellikle tuğla-blok fabrikaları) kaplanmış, Bu imalat sektörü, aynı şekilde Ankara istikametine doğru, Ankara-İzmir karayolu güzergahı boyunca Turgutlu'dan Salihli'ye doğru aynı şekilde devam ediyor. Ama en önemlisi de bu yanlış ve çarpık yayılmanın son yıllarda Gediz Ovası'na kadar kayabilmiş olması. İlginçtir, bu güzergahlar üzerinde bulunan hafif eğimli alanlarda ise fabrikalar yer almıyor. Bu da tezimizi, yani sasdece karlılık ve kolaylık nedeniyle fabrikaların böyle hemen yerleşiverdiğini doğrulayan bir başka manzara.

Sanayileşmedeki yerleşim yerlerinin yanlış seçimi, aynı zamanda plansız, programsız ve çarpık kentleşme ile de birlikte düşünüldüğünde, verimli tarım topraklarını adeta yutan ve yok eden bir etken oluveriyor. Karlılık ve kolaylılık düşünceleri, sanayi kuruluşlarını yerleşim alanlarına, hatta tarım alanlarına kurulmaya kadar  getirince, tam bir kirlenme ve çevre dramı da yaşanmaya başlanıyor. Doğadaki en önemli 3 hayat kaynağı olan toprak-hava-su, işte bu manzarada görülen çarpık sanayileşme ve çarpık kentleşmenin yarattığı sorunlarla kirlenmeye başlamıştır.

Sorun sadece bu kadarıyla kalsa, yine de geç de kalınsa, uzun vadeli çözüm getirebilmenin mümkün olacağı düşünülebilir. Ama ne yazık ki sorun sadece sanayi kuruluşlarının tarım alanlarına kadar sokulmasıyla kalmıyor. Sırada bir de verimli tarım topraklarının talan edilmesi anlamına gelen toprakların amaç dışı kullanımı var! Bu sorun ise öncekinden çok daha korkunç. Çünkü burada verimli tarım toprakları bir daha asla yerine konulamayacak ve geri getirilemeyecek şekilde yok edilmektedir! Bu yöre toprağının tarım için verimli bir toprak olması yanında aynı zamanda sanayi için de bir hammadde olarak kullanılabilir olması özelliği taşıması, denetimsizlik nedeniyle tam anlamıyla verimli tarım topraklarının talan edilmesi sonucunu doğurmuştur.

Söz gelimi bu sanayiler, verimli tarım topraklarını büyüklükleri 8-10 dekara, derinlikleri de 7-8 metreye varan çukurlar açarak tahrip etmişlerdir. Tarım alanları, sanayinin böylesi çarpık gelişimi ve yerel yöneticilerin sanayicilere çıkar karşılığı ayrıcalıklı yaklaşımı nedeniyle denetim uygulanmayışı sonucunda hep bir talana uğrayarak, giderek daralmaya başlamıştır.

Sonraki yazı: Toprak yutan canavarlar: Kum ocakları




0 Yorum - Yorum Yaz