Hep o aynı film!

 

Aslında bu filmi de daha önce görmüştünüz!
Değil mi?

Yaşadığınız herşey bir sinema mı?
Yoksa hayatın gerçek seansları mı?

Örneğin; niçin her gün “acaba bugün de yeni bir kriz daha çıkar mı” gerilimi yaşamak zorundasınız? 

Haber programlarında, ekranda “son” yazısını görünce, neden  koltuklarımızdan öfkeyle kalkıyorsunuz? 

Ya da kabadayılık taslamak ile politika yapmayı bir türlü birbirinden ayıramayan, ikiyüzlülükleri ile küstahlıklarını hemen her fırsatta sergileyen bazı bakan ve vekillerinizin sorumsuzca ettiği laflar yüzünden neden her geçen gün biraz daha yoksullaşıyorsunuz?

 

Niçin hükümet temsilcilerinin zırt pırt yarattıkları krizlerden sonra, ekran karşısında “merak etmeyin hükümetimiz çok iyi yoldadır, zaten az önce de IMF bizi çok çok tebrik etti” sözlerini dinlemek için heyecanla beklemek zorunda kalıyorsunuz?
Böylece piyasalar biraz da olsa rahatlayacak diye teselli mi buluyorsunuz? 
Ardından yeni zamlar ve yeni gamlar mı geliyor sırada?
“Yalan”, zaten izlediğiniz en eski siyah-beyaz filmin adı...

Artık varlıkları bile ülke için başlı başına bir “kriz” olduğu anlaşılan, ağzından çıkanı kulağı duymayan bazı bakanlara neden katlanmak zorundasınız? 
Alternatifleri yok, tek başına iktidarlar diye mi?
Her yönüyle sadece sermaye düzeninin kuklaları olduğunu kanıtlayan, köylüye “gözünüzü toprak doyursun”, işçiye “sıfır zam” diyen, ardından da TİSK Başkanı Baydur’a şımarıkça “eksi zam bile olabilir” dedirten bu hükümetin kimliği, özellikle çalışan ve emeği ile geçinen insanlar için, laik, demokrat ve çağdaş kimlikler için başlı başına bir zulüm olmadı mı?

* * *

Hiçbiriniz de izlediğiniz filmin kahramanları olamadınız. 
Ne senaryoda bir iziniz var, ne yönetmensiniz, hatta ne de figüran.   
Hepsinde de IMF’in imzası var. 
Siz, izlemek için bu filmi senaryosu değişik diye seçmişsiniz sadece, o kadar...
Ama… Bir film mi izlediğiniz gerçekten? 
Yoksa hayatın gerçek seansları mı tüm bunlar?
Örneğin; demokrasiyi yaşıyor musunuz? 
Siyasetle filan bir ilginiz var mı? 
Yoksa 50 yıldır sizin adınıza hep başkalarının, ama aslında hep de aynı kafaların mı siyaset yapmasına izin vermişsiniz?
Meclis Televizyonu'nun biletsiz seyircileri misiniz sadece?
Peki, yeni bir kriz daha olmayacağının bir garantisi var mı?

* * *

Yaşadığınız gerçek hayatın seansları mı? Yoksa bir film mi izliyorsunuz?
“Film” diyorsanız,  daha önceleri de defalarca gördüğünüz bu gerilim filmini hala sessizce izlemek zorunda mısınız? Hala sessizce bu filmi izlemek bir zulüm olmuyor mu?
“Gerçek hayat” diyorsanız, siz bu hayatı mı seçtiniz? 
Bu hayata layık olduğunuzu mu düşünüyorsunuz

Ya da… Sadece “seyirci” gibi olmaktan artık vazgeçmeyi hiç düşünmüyor musunuz?
Her şeye razı mısınız, “yalan rüzgarları”nın savurduğu hayat böyle sadece gözlerinizin önünden değil, avuçlarınızın da içinden de kayıp gidiyorken?
En azından hayatı bir film gibi izlemek üzere oturduğunuz koltukta biraz kımıldayabilirsiniz. Böylece ya filmin senaryosunu, ya oyuncuların performansını ya da filmin sonunu beğenmediğinizi, daha önce de hep gördüğünüz bir filmi yeniden izlemek zorunda kalmaktan rahatsızlığınızı ifade etmiş olursunuz hiç olmazsa.
     
* * *

Aslında, bu film de çoktan bitti. 
Ama siz hala farkında değilsiniz.
Çünkü hayatı “bir film gibi” izlemek için sessiz ve kıpırtısız oturduğunuz koltuklarınızda uyuya kalmışsınız...
“Son” yazısını da belki bu yüzden kaçırdınız.

Ama yine de...
İyi uykular hepinize...
Öyle ya; vakit şimdi gece...


0 Yorum - Yorum Yaz