Centaurlar efsanesi

Centaurlar Efsanesi 
image name

Centaur (sentor), Yunan Mitolojisi'nde bedenlerinin üst kısmı insan, alt bölümü ise at şeklinde olan yaratıklara verilen isimdir. Yeleleri ve kuyrukları olan centaurlar, Lapithler kralı Ixion ve Nephele'nin çocuklarıdır. Ayrıca efsanelerdeki anlatılara göre centaurların genç dönemlerinde kahverengi, yaşlandıklarında ise beyaz renklere büründüğü söylenir.

Yunan mitolojisine göre, centaurlar insan torsosu ve başına ama bir atın vücuduna sahiptiler. Şarap tanrısı Dionysus'a taparlardı. Sarhoşlukları, şehvet düşkünlükleri ve genç bakireleri kaçırmalarıyla ünlüydüler.

Yabani, azgın, içki ve şehvet düşkünü olarak tanımlansalar da, aralarında iyiler de çıkar. Kuzey Yunanistan'da Pelion dağı çevresinde yaşamış oldukları rivayet edilir. Bir efsaneye göre de, centaurlar Lapithae kralı Ixion ve Nephele'nin (veya bir bulutun) çocuklarıdır.

Centaur efsanesi, muhtemelen at sırtında savaşa giden eski savaşçılardan gelmektedir. Centaurun sureti, görenlere çok faklı ve ürkütücü gelmektedir. İnkalar'ın, Pizarro ve adamları M.Ö. 1533'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları da olasıdır. Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur.

İngilizcede "centaur" (sentor) olarak kullanılan "kentauros" kelimesinin kökenine dair bir fikir birliğine ulaşılamamıştır. Teselyalı bir kavmin adından geldiği söylenir. İçinde "boğa" anlamına gelen "tauros" kelimesinin Centaur (sentor), Yunan Mitolojisi'nde bedenlerinin üst kısmı insan, alt bölümü ise at şeklinde olan yaratıklara verilen isimdir. 

Ancak "ken" hecesinin antik Yunancada bilinen bir anlamı olmadığından, kelimenin anlamı tam olarak açıklanamamaktadır. Yeleleri ve kuyrukları olan centaurlar, Lapithler kralı 
Ixion ve Nephele'nin çocuklarıdır. Ayrıca centaurların genç dönemlerinde kahverengi, ayrıca yaşlandıklarında ise beyaz renklere büründüğü söylenir.

Yunanlara göre centaurlar (sentorlar) İksion'un oğullarıydı. Homeros'a göre ise Tesalya'da yaşayan karşı koyulmaz bir güce sahip olan vahşi bir kavimdir. Genellikle kaba ve kötü yaratıklar olarak bilinirler. Efsaneye göre; Hippodameia ile evlenirken Lapithai kralı Pirithoos, onları düğününe çağırmış, şölenin ortasında centaurlar nişanlı kızı kaçırmak ve oradaki kızların ırzına geçmek istemişlerdir.

Homeros’un İlyada’sında dağ azmanları olarak geçen Sentorlar (Centaur) yani at adamlar; yarı insan, yarı hayvan bedenli yaratıklardır. Önden bakıldığında başları, göğüsleri ve kollarıyla insana benzeyen Sentorların, karınlarından sonrası at biçiminde olup yeleleri ve kuyrukları vardır. Çiğ et yiyen Sentorlar genelde azgın ve vahşi olarak bilinirler. Dağlarda ve ormanlarda yaşayan bu yaratıkların doğanın karanlık ve başına buyruk güçlerini simgelediği düşünülür.

İnkalar'ın, Pizarro ve adamları M.Ö. 1533'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları da olasıdır. Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur. Öte yandan Kızılderililerin de ilk önceleri atı tanımadıkları ve bu yüzden at üzerindeki beyazları at ile birlikte tek bir canlıymış gibi algıladıklarına ilişkin bazı söylenceler de bulunmaktadır.

Centaurlar efsanesi nasıldır?

Kral bir gün Hera'yı ayartır ve gizli bir buluşma ayarlar. Ancak bunu öğrenen Zeus, bir bulutu Hera'nın şekline sokar ve yollar. Bu yüzden centaurlar, "ixionidae" ismiyle de bilinirler. Bir mite göre de Lapithler kralı ile Argos kralının kızının düğününde, sarhoş olup olay çıkarttıkları, hatta geline sarkıntılık yaptıkları için, centaurların bir çoğu lapithler tarafından öldürülür, kaçanlar ise sirenlerin yaşadıkları adaya sığınır. Ancak zamanla onlar da kaybolur gider...

Centaurlar efsanesi

Sentor efsanesi at sırtında savaşa giden savaşçılardan gelmektedir. Sentorun sureti görenlere çok farklı ve ürkütücü gelmektedir. İnkalar'ın, Pizarro ve adamları 1533 'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları muhtemeldir. Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur. Sentorların var olup olmadığı ile ilgili tartışmalarda varlığı yönündeki en önemli kanıt yine Yunan kaynaklarından gelmektedir.

Efsaneye göre; Sentorların ortaya çıkışı Lapith Kralı Phlegyas’ın oğlu İksion’un Hera sanarak Hera’ya benzeyen bir bulutla ilişkiye girmesi sonucu olmuştur. Anlatılara göre İksion, Eionesus’un kızı Dia’ya sevdalanır ve onunla evlenmek ister. Dia’nın babasına kızıyla evlenmek istediğini ve ona birbirinden değerli hediyeler sunacağını söyler. Fakat evlilik gerçekleşip sıra hediyeleri vermeye gelince İksion, Dia’nın babasına içini kor halde yanan kömürlerle doldurduğu derin bir kuyu kazarak tuzak hazırlar. Talihsiz Eioneus da üzeri kuru otlarla kaplı olan kuyunun içine düşerek can verir.

İksion’un işlediği suç tanrılar arasında büyük bir öfkeye neden olduğundan hiçbiri onu işlediği suçun günahından arındırmak istemezken, Zeus, İksion’a acıyarak onu günahından temizlemekle kalmaz aynı zamanda tanrıların sofrasında yer bile vererek ayrıcalıklı bir konuma getirir. Ne var ki kendisine yardım eden Zeus’a bile nankörce davranarak ihanet eden İksion onun eşi Hera’ya aşık olup baştan çıkarmaya çalışır. Ancak İksion’un kafasının içinden geçenleri okuyan Zeus, eşine benzeyen bir bulut yaratarak, onu İksion’un karşısına çıkarır. Sarhoş olan İksion ise bu oyunun farkına varamayıp bulutu kıskıvrak yakalayarak onunla birlikte olur.

Bunun üzerine Zeus, Hermes’i çağırarak İksion’u kamçılamasını ve her vuruşunda ona; “Yardım edenler saygıyı hak ederler” sözünü söyletmesini ister. Ayrıca ceza bununla da kalmaz. Onu sürekli yanarak dönen bir tekerleğe bağlayıp gökyüzüne fırlatır ki İksion daha önceden ölümsüzlük ayrıcalığı kazanmış olduğu için de cezası sonsuza dek sürüp gidecektir.

Centaur (Sentor) denilen bu yarı insan yarı at yaratık da Nephele adı verilen bulut ile İksion’un yaşadığı ilişki sonucu dünyaya gelir. Nephele’nin oğlu büyüdüğünde, Magnesia kısraklarıyla birlikte olur ve bu ilişkiden de diğer Sentorlar dünyaya gelir.

Yalnız iki at adamın kaynağı başkadır. Sentorların kralı olarak bilinen diğerlerinden farklı olarak bilge ve akıllı olan Kheiron’un, Kronos’la Philyra’dan, Pholos’un ise Silenos’la bir orman perisinin birleşmesinden doğduğu anlatılır. Bu iki Sentor diğerlerine benzemez; insanları seven, konuksever, bilgili ve yararlıdırlar.

Lapithler ve Sentorlar

Sentorlar üzerine, özellikle birçok ünlü kabartmaya konu olmuş efsanelerden biri Sentorlarla Lapithler arasındaki savaştır.

İksion ile Dia’nın oğlu olduğu söylenen Lapithli Peirithoos (kimi yazarlara göre Zeus ile Dia’nın oğludur), kahramanlık ve mucizeleri Yunanistan’ın dört bir tarafında anlatılan Theseus’tan etkilenerek söylendiği kadar cesur olup olmadığını anlamak için onu sınamaya karar verir. Bunun için Peirithoos, Marathon’a kadar gelip Theseus’un sürülerinden birkaçını çalmaya kalkışır. Atina’nın efsanevi kralı Theseus ise peşine düştüğü hırsızı çok geçmeden yakalar. İki savaşçı karşı karşıya gelirler, ancak ikisi de birbirleri hakkında anlatılan kahramanlıklardan etkilendikleri için dövüşmekten vazgeçerek, sonsuza dek sürecek olan dostluklarını yaptıkları yeminlerle pekiştirirler.

Bu arada Peirithoos, Hippodameia (Butes ya da Adrastos’un kızı) ile evlilik hazırlıklarına başlamıştır. Düğüne Peleus ve Thetis’in düğününde çıkardığı talihsizlikler yüzünden nifak tanrıçası Eris ile Ares dışındaki tüm Olymposlular davet edilir. Düğüne beklenenden fazla konuk gelince Kral Peirithoos’un kuzenleri olan Sentorlar; Nestor, Kaineus ve diğer Teselyalı prenslerle birlikte sarayın hemen yanında olan ve devasa masaların kurulduğu bir mağarada misafir edilirler.

Şaraba alışkın olmayan Sentorlar konuklara ikram edilen içkinin güzel kokusuna dayanamayarak kendilerine ikram edilen bozuk sütü bir kenara bırakırlar ve fıçılardan doldurdukları içkileri içerek çok geçmeden sarhoş olurlar. O kadar sarhoş olurlar ki Sentorlardan biri kendilerini selamlamaya gelen geline doğru koşarak onu saçlarından sürüklemeye, saldırmaya hatta tecavüz etmeye kalkışır. Diğer Sentorlar da kardeşlerine bakarak yanlarındaki kadın ve çocuklara saldırmaya başlarlar.

Bunun üzerine Peirithoos ile yoldaşı Theseus Sentorlarla savaşarak onları saraydan uzaklaştırmayı başarırlar. Yaşanan bu olay düğüne çağırılmayarak küçük düşürülen Ares ve Eris tarafından intikam almak için gönderildiği düşünülen Sentorlar ile Lapithler arasında uzun yıllar sürecek olan kan davasını da başlatmış olur.

Düğünden zorla kovulmayı kendilerine yediremeyen Sentorlar, daha sonra toplanıp saraya tekrar saldırsa da Theseus tarafından anayurtları Pelion Dağı’ndan çıkartılarak Aithikes’e kadar kaçmak zorunda bırakılırlar. Ancak İksion ile bir bulutun birleşmesinden meydana gelen bu yaratıklar, baba tarafından Peirithoos’un üvey kardeşleri oldukları için babalarının miraslarından kendilerini düşen paylarını almak için Lapith’e saldırmaya devam ederler. Saldırılar sonucu Peirithoos ve adamları önce Elis’deki Pholoe şehrine daha sonra ise Malea’ya göç etmek zorunda kalırlar.

En ünlü centaurlar



Mitolojideki centaurlar arasında en ünlüleri Nessos, Hiron (Kheiron), Folos (Pholos) ve Evritiyon'dır. Hepsi Herakles hikâyelerinde geçmektedir. İleos ve Roitos ise, Atalanta'ya saldırı girişimi sırasında Meleager tarafından yok edilmişlerdir.

Pholos

Silenos’la bir orman perisinin birleşmesinden ortaya çıkan Pholos, diğer Sentorlardan farklı olarak iyi ve konukseverdir. Özellikle Herakles’in 4. Görevi olan Erymanthos domuzu avında rol oynar. Erymanthos’a giden Herakles yol üzerinde Pholos tarafından ağırlanır. Pholos çiğ et yemesine karşın konuğuna pişmiş et ikram eder. Ayrıca Sentorların ortak şarabından da içmeye başlayan Herakles ve Pholos’a şarabın kokusunu alan diğer Sentorlar saldırmaya başlar. Herakles ile Sentorlar arasında yaşanan bu olay, Herakles’in attığı oklardan birinin yanlışlıkla Kheiron’u vurmasına sebep olur.

Hiron (Kheiron)

Hiron (Kheiron veya Chiron): Herakles efsanesinde önemli bir rol oynayan bir başka, bilge ve iyi centaur. Hiron, sağduyusu ve bilgisiyle diğer centaurlardan ayrılır. "Bilge centaur"dur.

Tıp ve avcılık bilgisini Apollon ve Artemis’ten almıştır. Akhilleus, Kastor, Odysseus öğrencileri arasındadır. Lapithler'le yapılan savaş sırasında rastlantı sonucu Herakles’in oklarından biriyle vurulur. Çektiği acıyı sonlandırmak için ölümsüzlüğünü Prometheus’a bırakır.

Anlatılara göre Kheiron, Kronos’la Okeanos’un kızı Philyra’nın birlikteliğinden doğar. Sentorların en akıllısı ve bilgesi olan Kheiron çok iyi bir hekim, cerrah, müzisyen olmasının yanı sıra av ve savaş oyunlarında da ustadır. Öyle ki kahramanların birçoğu Kheiron’dan ders almıştır. Bunların arasında Troya Savaşı’nın ölümsüz kahramanı Akhilleus, Altın Post’u çalmayı başarmış olan İason, hatta ölüleri bile diriltebilen hekim Asklepios bile vardır.

Babası Kronos olduğu için ölümsüz olduğu anlatılan Kheiron’un ölümü ise eski dostu Herakles (Herkül)’in elinden olur.

Herakles’in Sentorlarla savaşırken attığı zehirli oklardan biri sekerek eski dostu Kheiron’un bacağına saplanır. Bu olaya çok üzülen Herakles oku hemen yerinden çıkarıp yaraya merhem sürse de yaraların iyileşmesi imkansızdır. Ölümsüz olan Kheiron acılar içinde mağarasına çekilir. Sonrasında Prometheus’un ondan ölümsüzlük hakkını almasıyla Kheiron huzura kavuşur.

Nessos (Nessus, Attika Yunancasında Nettos ve Netos):



"Herakles efsanesi"nde önemli rol oynayan bir centaur. Nessos efsanesi (Kanlı gömlek): Yunan mitolojisinde, Herakles'in eşi Deianeira, Kalydon kralı Oineus ile Althaia'nın kızı ve Meleagros'un kız kardeşidir. Herakles, Hades'e indiğinde Meleagros ile karşılaşır ve o ona kızkardeşi Deianeira ile evlenmesini söyler. Fakat Herakles kızı alabilmek için Akheloos ırmağı ile dövüşür, kazanır. Ve bir gün Kalydon'dan ayrılır ve yolda derin bir ırmaktan geçmek zorunda kalır. Orada centaur Nessos'u görür ve ondan yardım ister. Nessos yardım eder, fakat tam Deianeira'yı geçirirken kadına tecavüze yeltenir. Bunu duyan Herakles hemen gelir ve Nessos'u Lerna canavarının kanına batırılmış ok ile vurup öldürür. Nessos ölürken Herakles'ten öcünü alabilmek için kanlı gömleğini Deianeira'ya verir ve "Bunu kocan için bir gün kullanabilirsin" diyerek, gömleği kocasına giydirdiği takdirde onun aşkını sonsuzcasına kazanacağını söyler ve buna inandırır.

Ve bir gün Herakles esir aldığı kızı eşine gönderir, fakat Deidaneira kız ile kendisini aldattığını düşünür. Bir tören esnasında Denaieira, Herakles yeni bir gömlek isteyince ona Nessos'un kanına batırılmış gömleği verir. Nessos'un kanlı gömleğini giyen Herakles acıdan kıvranmaya başlar. Bedenine yapışmış olan bu gömleği derisi soyulmak pahasına çıkarmaya çalışsa da bunu başaramaz. Sonunda, dağlardan kökleriyle söküp çıkardığı devasa çamları meydana yığar ve büyük bir ateş yakar. Ve kendini alevler içine atarak hayatına son verir.


Bu efsane, daha sonra Sophokles'in "Traksis kadınları" adlı ünlü tragedyasına da konu olmuştur.,Diğer yandan "Nessos" ismi ile anılan bir vazo ressamı da vardır ve adını da M.Ö. 600 yılına tarihlenen "kentaur mücadelesi" üzerinde betimlenen bir vazodan alır.Nessos'un kanlı gömleğinin sembolik anlamı: bir çeşit kandırmaca ile üzerimize giydirilen ve ancak yalazlarla çıkarılabilen bir gömlek.

Bazen de günümüzde zor ve bedeli ağır sorumluluklar gerektiren tehlikeli bir görev anlamında da kullanılmaktadır. Anadolu'da dilimize de yaygın olarak yerleşen "ateşten gömlek giymek" deyimi de, bir anlamda işte bu efsaneden kaynaklanmaktadır.

Kimi başka kaynaklara göre ise; Sentor Nessos, Herakles efsanesinde önemli bir rol oynar. Herakles eşi Deianeira ile Evenos Nehri’nin kenarında Sentor Nessos ile karşılaşır. Kendisinin tanrılar tarafından bu nehrin kayıkçısı seçildiğini söyleyen Nessos küçük bir ücret karşılığında Deianeira’yı sağ salim karşı kıyıya geçirebileceğini söyler. Nehri geçmeye başladıkları sırasında Herakles’in sopasını ve yayını nehrin karşısına attığını gören Nessos verdiği sözden dönerek yolunu değiştirir. Kıyıya ulaşır ulaşmaz da Deianeira’ya sahip olabilmek için genç kadına saldırır. Eşinin feryatlarını duyan Herakles ise Nessos’a doğru nişan alarak onu göğsünden vurur.

Yere düşen Nessos, Deianeira’ya dönerek, “Eğer yere dökülen tohumları toplar ve yaramdan akan kanla karıştırıp, biraz da zeytinyağı ilave edersen bir aşk iksiri elde edeceksin. Bu karışımı onun gömleğine sürdüğünde artık kocanın seni aldatacağından hiç korkma!” der.

Deianeira hayatını Trakhis’te, Herakles’in kendisini aldatmasından bıkmış olarak sürdürürken aşk iksirini kullanmaya karar verir. Herakles’in seramonide giyeceği tuniği örmeye başlar ve bitirdiğinde iksiri tuniğe sürer. Herakles tuniği giydiğinde, vücut ısısı zehri hareketlendirerek tuniğin derisine yapışıp derisini yakmasına neden olur. Herakles duyduğu acıyla tuniği ve onunla birlikte derisini de soyup çıkarır. Herakles, acısını ancak ölümün yatıştırabileceğini düşünür. Cenaze için odunları yayar ve üzerlerine uzanır. Herakles acısını ancak bu şekilde dindirebileceğini düşünür.

Ateşler içinde kül olmak üzereyken babası Zeus onun bu haline daha fazla dayanamaz. Zeus gönderdiği 4 atlı bir şar ile yanarak günahlarından temizlenen oğlunu kurtarır ve Olympos Dağına getirilmesini sağlar. Bundan sonra Olympos’ta tanrıların arasında yaşamaya başlar. Bir zamanlar en amansız düşmanı olan Hera bile onun bu kahramanlıklarından ötürü onu affeder ve kızı Hebe ile evlendirir.

Yararlanılan Kaynaklar:
Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü
Robert Graves – Yunan Mitleri
Arthur Cotterell, Rachel Storm-Dünya Mitoloji Ansiklopedisi
Larousse – Semboller Sözlüğü, Nanon Gardin&Robert Olorenshaw