Demokrasicilik oyunu

Demokrasicilik oyunu
Siyasi partileri iktidara taşıyan konulardan biri, öncelikle liderin vizyonu ve bu vizyonun toplum üzerinde yayabileceği etkisi. Bu vizyon ve etki dalga dalga yayılır ve bu dalga toplumun tümünü etkilemeye başlar. Seçim motivasyonu budur. Çünkü seçim kazanmada liderin bu vizyonu sonuç almada etkili olur. Başka bir deyişle, güçlü motivasyona ulaşmak için güçlü bir vizyonun da olması gerekir. Böyle bir vizyon veya motivasyon yoksa; bu durumda seçim yarışında siyasi partilerin yapacağı tek şey, seçmeni etkileyebilme konusunda yarış olacaktır. Artık hangi oranda etkili olabildilerse, o oranda oy alabileceklerdir.
Türkiye cumhuriyet tarihinde ibretlik örnek diye görülebilecek ilginç süreçler yaşandı hep. Ama bunlardan en ilginç olanları geçmişte 1954 seçimi gösterilir. Yakın geçmişte ise 2007 seçimi. Hem öncesi, hem de sonrası, yani sonuç ve anlam bakımından da birbiriyle benzerlik taşıyan örnekler. Çünkü hem 1954 seçimlerinde, hem de 2007 seçimlerinde aynı senaryo sahnelendi, dolayısıyla aynı oyun oynandı.
1950 seçimlerinde “Yeter söz milletindir” sloganı ile tek başına iktidar olan Demokrat Parti, milletin meclisi olan TBMM’in kararı bile olmadan Amerika’nın isteği üzerine Kore’ye asker gönderdi, Türkiye’nin NATO’ya girmesini sağladı, böylece çeşitli illerde Amerikan üsleri ve radarlar kuruldu, ülke adım adım “Amerikan uydusu” haline getirildi. Hatta Amerikan radarlarında görev yapan askerlerin şehir merkezinde üniformalarıyla dolaştığı bir dönemdir bu. Dolayısıyla DP iktidarına karşı yeni seçim dönemine girilirken tepkilerin de yükselmeye başladığı görülmektedir. Tıpkı 2007’de seçimlere doğru AKP iktidarına karşı yükselen tepkiler (Cumhuriyet mitingleri) gibi…

Ama herkes 1954 seçimlerinde DP’nin iktidardan düşmesini beklerken, tam tersine DP oylarını daha da arttırıyor. Öyle ki; DP’ye oy verenlerin kendisi bile bu sonuçtan şaşkındır. Sonra araştırmalar ortaya koyar ki; DP seçim propagandasını CHP’ye yüklenerek 2. Dünya Savaşı koşullarında yaşandığını halka unutturup, “ekmeği bile karneye bağladılar” diyerek halkın dikkatini dağıtmış ve ABD’nin yaptığı buğday yardımı ile milletin karnının doyduğu anlatılmıştır! Zaten Menderes, TBMM’de “Amerika olmasa biz aç kalmıştık” sözünü bile söylemiştir. Ayrıca bu dönemde artık Türkiye’nin altın rezervi İngiltere’ye teslim edilmiş, yeni kurulan İsrail de desteklenmeye başlanmıştır. Bütün bunlara rağmen, DP seçimlerde durumunu korur.

 

Aynı benzerlikler son 10 yıllık AKP iktidarı dönemindeki seçimlerde de görülüyor. Örneğin 2007 seçimlerinde AKP, devlet kesesinden sadece bir kaç kalemde 5 milyar dolar kadar parayı seçim öncesinde dağıtıyor…  İhaleler yoluyla dağıttıkları da hesaba katılırsa, AKP’nin seçim rüşveti diye dağıttığı paranın haddi hesabı yok. (Bu arada her seçimde halka dağıtılan kömür, pirinç, bulgur, makarna vs. gibi şeylere de ne ad verilmesi gerekirse, onu da hesaba katmak gerek…)
Kısaca; 1954 seçimlerinde iktidar seçmeni boğazından yakalamıştı.
AKP iktidarı da hep aynı şeyi yapıyor.
İşte AKP bu tür uygulamalarıyla elde ettiği oy oranına dayanıp da kendi bildiği ve istediği gibi memleketi yönetip, kendi istediği gibi bir anayasa yapmak istiyor. Buna da “demokrasi” diyor. Tabii “demokrasi”nin tanımı “aldatma ve kandırma” ise, o zaman iktidarın gerçekten de çok ileri bir demokrasi anlayışı var.

Eski Yunan’da da böyleydi. Atina’da sadece 2500 kiş iiçin demokrasi söz konusuydu. Geri kalan 25 bin köle de aynı bugünkü gibi boğaz tokluğuna kandırılırdı.

Eski Roma döneminde de cumhuriyet vardı.
Ama bir tek adam senatoyu yönetirdi. Hatta Caligula, her zaman bindiği atını bile senatoya “konsül” diye atamıştı…

Halk, köleleştiğinin veya modern kölelik çağına getirildiğinin ne kadar farkında acaba?
Ama bir şeyi de bu arada mutlaka fark edebilmek gerek: Yardımlarla, ianelerle, sadakayla geçinip yaşamaya alışan, alıştırılan veya razı olan bir toplum önce onurunu kaybeder. Sonra da ulus olarak kalamaz, devlet olarak da ayakta duramaz.


Yorumlar - Yorum Yaz