Bir çöküşün analizi: Kaos ve Osmanlı gerçeği

Bir çöküşün analizi:
Kaos ve Osmanlı gerçeği

Dünya 19. yüzyılı bitirip 20. yüzyıla doğru adım atarken, her yüzyılın başında yaşanan bir dram bu yüzyılın başına da damgasını vuracaktı yine: Bu dramın adı da insanlığın en büyük dramını yaşadığı savaş gerçeği. Savaş ve savaş acıları Anadolu insanı için ise yüzyıllar boyunca hiç değişmeyen bir yazgısı gibiydi adeta. Öyle ki; Anadolu insanının yaşamının ayrılmaz bir parçası olmuştu savaş…

Moğol akınlarının önünden kaçan ve kıtlık, kuraklık, açlık gibi nedenlerle de gündeme gelen yurt arayışlarının kendilerini Orta Asya’dan Horasan’a, İran’a ve Anadolu’ya doğru savurduğu Oğuzlar’ın çesitli boy ve kabileleri, en son olarak barınmaya çalistiklari Anadolu topraklarında da tutunabilmek ve varlıklarını sürdürebilmek, sonraki aşamalarda da tutundukları Anadolu topraklarında egemenliklerini kurabilmek için yüzyıllar boyunca savaşla birlikte yaşamaya alışmak zorunda kaldılar. Savaş, Anadolu’daki yaşamın yadsınamaz bir gerçeği ve parçası oldu…

Bir aşiretten koca bir cihan imparatorluğuna kadar uzanan yolda, savaşlar ve fetihlerde gösterdiği üstün başarıları sayesinde, tarihin gördüğü yeryüzündeki en geniş coğrafyaya yayılabilmiş bir egemen güç haline gelen Osmanlılar, artık savaşlarda eski başarılarını tekrarlayamadıkları günlerin yaşandığı dönemle birlikte ve bir diğer etken olarak da Batı dünyasının yakaladığı uygarlık rüzgarının savurmasıyla da çöküse doğru sürüklenmeye başladı.

Osmanlı Devleti’nin çöküs sürecinin yaşandığı 19. yüzyıl başlarında, Batı dünyası, teknolojinin kendilerine kazandırdığı olanaklar sayesinde ve Osmanlılar’ın da bir çöküs dönemi içinde olmasından yararlanarak, dünyada egemen güç haline gelebilmek üzere harekete geçiyordu. Bu yüzyılda, yeryüzünde iki ayrı dünya da oluşmaya başlamıştı çünkü. Geri kalmış ülkeler. Kalkınmış, sanayileşmiş ülkeler.Yani; aynı gezegende iki ayrı dünya. Ya da dengesiz bir dünya…
 
Dünyanın sanayi devleri, ellerinde bulundurdukları bu gücü, dünyanın paylaşilması ve egemenliklerini kendi toprakları dışında kalan yeryüzünün tüm diğer bölgelerinde de yayarak, kendilerine üstünlük getiren sanayilerinin daha da güçlenebilmesi amacıyla, bu yerlerdeki sanayiye hammadde sağlayabilecek yeryüzü ve yeraltı zenginliklerine sahip olmak ve ucuz işgücü, emek vs. gibi yaşamsal değerleri sömürme yoluna yönelince, çaga emperyalizm (sömürgecilik) damgasını vuruyordu…   
 
Bu gelişme de, artık bir çöküs yaşamakta olan dünyanın eski devi ve yeryüzündeki en geniş coğrafyada yayılmış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında bulundurduğu toprakların da ele geçirilmesi ve paylaşilması hedefini ve bazı bölgelerdeki bastırılmış kimi sorunların yeniden başvermesini de beraberinde getiriyordu.

Yani; yeryüzünde 19. yüzyıldan itibaren yeni bir güçler dengesi kavgası ve rekabeti yaşanmaya başlıyordu. Ve dünya, ağır ağır dünyanın güçlü devletleri tarafından yeryüzünün yeniden paylaşilması demek olan ve tüm dengelerin değişmesini belirleyecek Dünya Savaşi’na doğru sürükleniyordu… Öte yandan, varlığı boyunca diş geçiremedikleri Osmanlı Devleti’nin çöküs süreci yaşiyor olması da, amaçları dünyada egemenliklerini ilan etmek isteyen Batılı emperyalist güçler için çok önemli bir fırsattı…  

Bir analiz:

21. yüzyıla adım atarken, daha yüxyılın başında, 11 Eylül'de ABD’deki İkiz Kuleler’e yapılan ünlü saldırının ardından, Amerikan Associated Press (AP) ajansının dünyadaki kaosun doğuşu ve gelişimine ilişkin yapmış olduğu bir yorum ve analiz, dikkat çekiciydi gerçekten. AP ajansı, yaptığı bu analizde; 11 Eylül 2001’deki saldırının ardından, dünyadaki dengelerin yeniden değişeceği konuşulmaya başlandığı günlerde, 19. yüzyıldan bu yana dünyada yaşanan kaosu değerlendirerek, şu yorumu yapıyordu: “Osmanlı’nın çöküsü kaosu hazırladı…” 

AP tarafından hazırlanan analizde, Osmanlı’nın kendi yöntemleriyle çözdügü sorunların imparatorluk yıkıldıktan sonra çıbanbaşı olduğuna dikkat çekiliyordu. Suudi asıllı terörist Usame bin Laden’in 7 Ekim 2001’de El Cezire TV’sinde yayınlanan ve büyük yankı uyandıran “Osmanlı yıkıldıktan sonra İslam dünyası Batı’nın zulmü altına girdi” anlamındaki sözlerini yakın plana alan APOsmanlı İmparatorluğu’nun tarihteki işlevi ve geride bıraktığı mirasın, günümüz jeopolitiğindeki etkileri gibi konuları irdeleyen geniş bir analiz yayınlamıştı. 

Osmanlılar’ın tarihte bıraktığı izin hala bir çok açıdan çok canlı ve derin olduğuna dikkat çeken analize göre; Osmanlılar’ın savaşla çözdügü sorunlar, aslında siyasi çözümden uzak kaldığı için çözülmemis, yalnızca bastırılarak üstü örtülmüs ve dibe itilmişti. Ve bu yüzden de imparatorluk yıkıldıktan sonra yeniden başvererek, modern siyeseti şekillendirmeye başlamıştı. Verilen örneklerde; Sırp lideri Miloseviç’in Sırp milliyetçiliği bayrağını 1389’da Osmanlılar’la Sırplar’ın karşi karşiya geldiği Kosova Savaşi’nın olduğu alanda açtığı ve Ermeniler’in 1915’le ilgili Türklere yönelik soykırım suçlamaları ve iddialarını 3. bin yılın eşiğinde, 21. yüzyılda bile yeniden ısıtarak dünya kamuoyunun gündemine sokmaya çalistiklarina dikkat çekiliyordu. 

Osmanlı’nın çöküsünün yarattığı politik ve kültürel boşluğun ise, Avrupa’nın büyük güçlerince Dünya Savaşları ve Soğuk Savaş döneminde kendi çikarlarina göre doldurulduğunu belirten AP, ancak sorunların yine de çözülemedigini, tersine daha da derinleşip keskinleştiğini vurguluyordu… (Milliyet Gazetesi-8 Kasım 2001 (American Associated Press)     
 
Bu analizdeki yorumlara katılıp katılmamak ayrı bir sorun. Açıkçası; katılabilmek veya kısmen kabl etmek de mümkün değil elbette. Ama konumuz gereği bizi ilgilendiren bir kaç nokta var sadece. Onlar da; dünyada bir süredir yaşanan kaosa 19. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin çöküsünün nasıl bir şekil verdiği, bu gelişmeyi fıtsat bilen Batılı emperyalistlerin nasıl bir politikaya yöneldikleri… Ve özellikle de analizde son paragrafta yer alan yorum. Ki; bu son paragraftaki yoruma katılıyorum… 
 
Osmanlı Devleti’nin çöküs sürecine girdiği dönemde yeniden filizlenmeye başlayan bazı sorunlar ve bunun yanı sıra, teknolojik güç ile sanayi devi haline gelerek, dünya yüzünde kendi egemenliklerini ilan etme yolunda emperyalist politikaya yönelen Batılı emperyalist devletlerin yeryüzüne yaydıkları savaşçi politikaları, sonuçta Anadolu insanını hep savaşla içiçe yaşaması, savaşin Anadolu topraklarındaki yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi gerçeğini hep canlı bir olgu halinde tutuyordu. Bunun sonucunda gelen ise; izleri hala taşinan acılar, zulüm ve dram oluyordu…
  
Kısacası; savaş Anadolu insanının yüzyıllarca süren bir yazgısı gibiydi…  
Anadolu insanının dramı hiç bitmedi… Acısı hiç dinmedi…
İşte yukarıda saydığımız nedenler dolayısıyla, artık bir çöküs süreci içinde bulunan Osmanlılar, yeryüzü henüzDünya Savaşi ile tanışmadan önce de, hep ardarda gelen bölgesel savaşlar içinde kaldı… Cumhuriyet’e kadar yaşanan bu savaşları kısaca anımsayacak olursak, şöyle sıralayabilmek mümkün:
1911: Trablusgarp Savaşı…
1912: Balkan Savaşı…
1914: Dünya Savaşı…
1919: Kurtuluş Savaşı…