Savaşlar: Yıkım ve perişanlık

Savaşlar: yıkım ve perişanlık

Yıkım ve perişanlıktır her emperyal savaş.
Osmanlı İmparatorluğunun da gelip katıldığı dünyanın ilk emperyalist paylaşım savaşı olan 1. Dünya Savaşı tarifsiz acılar, yakıp yıkılışlar, tutulacak yanı olmayan tüyler ürpertici örneklerle doluydu. Hem de Dünya Savaşı adıyla çağa damgasını vurduğuna göre, yıkımlar, acılar ve kayıplar, diğerlerine göre çok daha geniş boyutlu, çok daha tahrip ediciydi de…

Savaşın sürdüğü dört yıl boyunca, dehşet ve ölüm yalnızca siperlerde yer almadı. Köyler, kasabalar ve kentler de payını aldı. Buralardaki sivil halk da kırılıp geçildi savaşın vahşetiyle. Emperyalist devletlerin kendi aralarındaki paylaşım kavgasından doğan ve bundan dolayı kendilerine de pay düşeceğini sananların da katılmasıyla, 5 kıta halklarını (Avrupa, Asya, Afrika, Amerika, Avustralya) ateşe sürükledi. 

Örneğin; ta Avustralya’dan Anadolu’ya gelen Anzaklar’ın dramı, bugün bile hala acı verici bir olay olarak anılır. Osmanlı direnişini kırmak için kendi saflarında savaşmak üzere İtilaf devletleri tarafından ülkelerinden getirilip Osmanlı ordusu üzerine sürülen Anzaklar, Gelibolu çıkartması sırasında Osmanlı ordusunun kahramanca direnişinin ve herkesi şaşkına uğratan Çanakkale zaferini karşısında bozguna uğrayan İtilaf devletleri orduları arasında  en büyük dramı yaşayan savaşçılar olmuştu. Bu savaş tam 4 yıl, 3 ay, 14 gün sürdü.     

Savaşın bilançosu ise; korkunçtur ve tam bir insanlık dramını yansıtmaktadır. 

İşte rakamlar: 
Savaşa katılan ülkelerin nüfus toplamı: 1.170.935.000
Savaşa katılan ülkelerin ordu toplamları: 66.038.810 (İttifak: 22, İtilaf: 43 milyon)
Ölümler: 39 milyon (İttifak: 17, İtilaf: 22 milyon)
Savaş giderleri: 186 milyar dolar.
Osmanlı Devleti’nin savaş giderleri: 1 milyar 430 milyon dolar.

Ama bu savaşta en ağır bedel ödeyen kuşkusuz ki; Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. İttifak ettiği Almanya, yenilgiyi kabul edip savaştan çekilince, İtilaf devletleri nezdinde yenik taraf sayılan Osmanlı İmparatorluğu, galiplerin mağluplara dayattığı şartlara boyun eğerek imzalamak zorunda kaldığı Mondros Savaş Bırakışması sonucu, İmparatorluk fiilen sona ermiştir. Bundan sonra ise, sıra İtilaf devletleri tarafından “Anadolu’nun paylaşılması”na gelmiştir. Bu ise; Anadolu insanının, savaş yorgunu, yorgun ve bıkkın, bir yandan yoksulluk, açlık ve sefaletle da boğuşmakta olan Anadolu halkının, kendini yeniden bir başka savaş içinde bulması anlamına gelir…

İttihat ve Terakkinin üç atlısı, Talat, Enver ve Sait Halim paşaların, bir imparatorluğu ölüme götüren yanlış ve komplocu kararlarla 1. Dünya Savaşı’na soktukları Osmanlı Devleti, ağır bir bedel ödeyip, Mondros Anlaşması ile de emperyalizmle birlikte yaşama gerçeğini kabul etmek zorunda kalınca, tüm Anadolu insanı için asıl kara günlerin başlangıcının temeli de atılmış oluyordu. 

Bu ağır yenilginin vebalini boynunda taşıyanlardan Enver Paşa ve Talat Paşa ise, partilerini feshederek, bir daha geri dönmemek üzere yurt dışına kaçıyordu. Talat Paşa, Ali Said takma adıyla Almanya’ya gitmiş ve Berlin yakınlarında Charlottenburg kasabasına yerleşmişti. 1921 yılında da Almanya'da kurşunlanarak öldürüldü. Gizlice bir Alman denizaltısına binerek önce Berlin’e, oradan da daha sonra Moskova’ya kaçan Enver Paşa, Anadolu’da Mustafa Kemal’in önderliğinde başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmak istemiş, ama bu isteği Mustafa Kemal tarafından kesin olarak ve sert bir şekilde reddedilmişti.

Anadolu insanı, tam 8 yıldan beri sürekli bir seferberlik halinde yaşadı. 
Art arda savaş çağrıları, art arda ilan edilen seferberlikler, perişan bir toplum yaratmıştı.  
Balkan Savaşı öncesi ilan edilen seferberlik… 
1. Dünya Savaşı için ilan edilen seferberlik… 
Sonuçta yoksul ve perişan, tam 8 yıl boyunca sürekli savaşmaktan da yorgun bir toplum…

Ve sonrasında da onları bekleyen çok daha zor bir karar vardı: Bir sabah kalktıklarında elleri bağlı bulacaklardı yurtlarını. Tüm Anadolu insanı da esir edilmek istenecekti. Ya bir imparatorluğun yıkılışının ardından gelen bir başka yıkıma, esarete boyun eğeceklerdi, ya da yeni bir savaşa daha hazırlanacaklardı. Bu kezki savaşın niteliği ve anlamı çok daha değişikti üstelik. Bu kez yurtlarında bağımsız yaşayabilmek, esarete boyun eğmemek için savaşacaklardı.
Hem de sarayın ve padişahın da ihanetini görüp yaşayarak…

Ateşi ve ihaneti gördük.
Ve kanlı bankerler pazarında 
memleketi Alaman’a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerine yatanlar
düştüler can kaygusuna
ve kurtarmak için başlarını 
halkın gazabından
karanlığa karışarak basıp gittiler. 
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu, 
köle olmamak için iki kat,
                        iki kat soyulmamak için.  
                           
                                                    Nazım Hikmet


Yorumlar - Yorum Yaz