Verilen kararlı mücadele sonrası istediğini elde edemeyen Turgutlu’daki bu madencilik projesinin sahibi European Nickel şirketi (ayrıca Sardes adını alan paravan şirketi Bosphorus da) battı ve tarihe karıştı. Projeyi bir Türk şirketi olarak sürdürmek üzere tesisleri devralan VTG Madencilik şirketi de önce ÇED değişikliği yaparak şansını denedi. Ama buna rağmen bu işin yapılamayacağını anlayınca elindeki tüm hisseleri bir inşaat şirketi (NATA İnşaat) ile İsviçre’de kara para aklamak için kurulmuş bir şirkete (Sable Capital) satarak projeden çekildi. Ortada ne projenin sahibi kaldı, ne de maden şirketi. Bu durum otomatikman bu madencilik projesinin iptalini gerektirirken, her alanda ve her cephede kazanmış sayılabilecek bu ekoloji mücadelesi, bu kez de karşısına çıkarılan hukuksal engellerle boğuşmak zorunda bırakıldı.
Bu mücadelenin hukuksal süreci irdelendiğinde ise, siyasi iktidar eliyle yapılan müdahaleler ve değişikliklerle hukuk sistemi ve yargının “halkın sahada kazandığı mücadeleyi masa başında geri almaya yönelik” şekillendirildiğini somut olarak gösterebilecek ibretlik örneklerle doludur. Son olarak Manisa 2. İdare Mahkemesi tam bir “hukuk skandalı” olarak tanımlanabilecek kararla, her biri kendi alanının uzmanı 9 kişilik bilirkişi heyetinin oybirliği ile verdiği “Bu ÇED yanlış ve yetersizdir” raporunu yok sayıp, ÇED raporunu iptal etmek yerine, bilirkişi raporunu bizzat maden şirketinin kendisinin yanlış olduğunu itiraf edip vazgeçtiği önceki ÇED raporuna göre geçersiz saydı. Temyiz aşamasında da mahkemenin bu kararına uyulması nedeniyle konu TURÇEP ve EGEÇEP tarafından bu kez de Anayasa Mahkemesi'ne taşındı. Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi, ekoloji mücadelesinin önüne bu kez de bütün hukuksal yolların tıkanması gibi bir engel daha çıkarılmasını aşmaya yönelik. Ayrıca TURÇEP ve yöredeki STK’lar konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıma konusunda kararlılar...
Mahkemenin ÇED raporunu iptal etmek yerine, bilirkişilerin “bu ÇED yetersizdir” raporunu geçersiz sayması, halkın sahada kazandığı maçın masa başında geri alınması veya 10 yılı aşkın zamandır verilen mücadeledeki haklılık temellerinin mahkeme kararı ile elimizden alınması anlamını taşımaktadır. Bu nedenle ne ile karşı karşıya olunduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için Çaldağı sorununu perde arkası gerçekleri ile birlikte incelemek gerekir. Çünkü bu madencilik projesi İngiliz European Nickel şirketinin bir dayatması sonucu başımıza bela olmuştur.
İlgili haber için tıklayınız: Çaldağı’ndaki vahşi madencilik projesine AİHM de geçit vermiyor!
Bakanlığın “Bu ÇED yeterlidir” şeklindeki kararı, raporda “nikel madeninin kullandığı madencilik yöntemleri günümüzde memleketimizde ve dünyanın her yerinde yaygın şekilde kullanılan proseslerdir”, “bu maden işletmesinin çevre ve halk sağlığı açısından sakıncası yoktur” ve “Çaldağı ülkemizdeki önemli bir yer altı kaynağıdır” şeklindeki bakış ve görüşlere dayanıyor.
Bu bakış ve görüşler “Bakanlık acaba neyi biliyor?” sorusunu bizlere sorduracak kadar vahim ve dayanaksız. Bu nedenle de bu bölümde bu üç yaklaşımın da neden gerçeklerle ilgisiz olduğunu ortaya koymak gerek..
1-) “Nikel madeninin kullandığı madencilik yöntemleri günümüzde memleketimizde ve dünyanın her yerinde yaygın şekilde kullanılan proseslerdir” görüşü kesinlikle doğru değildir. Çünkü;
Okumak için tıklayınız: Türkiye’ye dünyada ilk kez denenecek yepyeni bir özel nikel teknolojisi gelecek!
Bu nedenle Çaldağı tipi bir madencilik yönteminin dünyada gösterilebilecek bir başka örneği yoktur. Çaldağı’nı zaten “projelerinin amiral gemisi” ilan eden European Nickel şirketi böyle bir örnek gösterme ihtiyacı hiç duymamış, göstereceği bir örnek de olmamıştır.
Ancak gördüğü yoğun tepkiler üzerine Çaldağı’ndan vazgeçen European Nickel şirketi bu proje için Türkiye’de kurduğu şirketi ve Çaldağı’ndaki tesisleri satmak zorunda kalmış, aynı projeyi bir Türk şirketi olarak uygulamak amacıyla şirketi ve tesisleri devralan VTG Madencilik, projeyi devam ettirebilmek ve halkı kandırabilmek için “Bu yöntemin dünyada ilk kez deneneceği doğru değil, bu tarz bir madencilik dünyada başka yerlerde de yapılıyor” diyerek Finlandiya’daki Talvivaara nikel maden işletmesini örnek göstermek istemiştir. Ama bunun bir “yalan” olduğu kısa zamanda ortaya çıkmıştır. (Çok önemli bir ayrıntı olması bakımından, Finlandiya’daki bu Talvivaara nikel maden işletmesi ve sonrasındaki gelişmeler hakkında geniş bilgiyi yazının sonunda ayrıca belirteceğim.)
Bu yalanı ortaya çıkan VTG Madencilik şirketi, inanırlığı ve güvenirliği de ortadan kalkınca iyice sıkıştığından, bu defa da ÇED raporunda değişiklik yapmak zorunda kalmış, böylece “ikinci ÇED süreci” başlamıştır. 2. ÇED diye de adlandırdığımız bu yeni ÇED’te maden şirketi halkın ve çevrecilerin en çok tepkisini çeken bazı konuları ustaca “rotüş yapmaya” çalışmıştır.
En önemli konuları şöyle sıralayalım:
2-) “Çaldağı ülkemizde çok önemli bir yeraltı kaynağıdır” şeklindeki görüşün de dayanaksız olduğu şöyle görülebilir:
Çaldağı’ndaki madencilik projesinin sahibi European Nickel şirketi 2002 yılında Arnavutluk’tan, 2004 yılında Sırbistan’dan kovulmuş. Sırbistan’da işletme hakkını aldığı iki maden yatağından sadece Mokra Gora bölgesindeki nikel cevheri 250 milyon ton. Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel cevheri ise 38 milyon ton. 250’nin 38’den büyük olduğunu bilmeyen var mı? Peki iç savaştan yeni çıkmış, hala savaş yaralarını sarmakla meşgul olan Sırbistan, ağır hasar görmüş ekonomisini rahatlatmak için böyle büyük bir fırsatı kaçırmak ister mi? Ama bunun yerine 2004 yılında bizzat Enerji Bakanı tarafından bu maden şirketinin elindeki izin ve ruhsatlar iptal edilip madene son veriliyor. Bu durum Avrupa’da çevre ve insan sağlığına ne kadar değer verildiği, Türkiye’nin ise bu konuda ne kadar geri olduğunu anlatıyor. (Yani; maden şirketinin bizzat kendisinin vazgeçtiği, dünyada kabul edilmeyen bir madencilik projesinin önceki ÇED raporuna bile onay verilmedi mi?)
3-) ÇED raporundaki bilgiye göre; Çaldağı’ndaki maden işletmesinden şirketin elde edeceği miktar 6 milyar dolar. Türkiye’ye ise sadece 1 milyar dolar bırakacak. O da eğer kâr beyan ederse. Kesintilerden sonra ülke ekonomisine kalacak olan ise sadece 168 milyon. Bu maden 25 yıl sonra “sadece bir defaya mahsus” olmak üzere sadece 168 milyon bırakırken, sadece Manisa ovasının sadece 1 yılda sadece tarımdan sağladığı gelir 3 milyarın üzerinde. Sadece Turgutlu’nun maden işletme süresi olan 25 yılda sadece tarımdan elde ettiği gelir ise 5 milyarın üstünde.
Bu hesap bile toprağın üstünün altından ne kadar değerli olduğunu anlatmaya yetiyor. Yani, matematik de bu madenciliğin akıl ve mantık işi olmadığını söylüyor. Ortaya konulan resmi rakamlar bir tek gerçeği açıklıyor: Bu durumda Bakanlığın “bu ÇED yeterlidir” kararı ulusal çıkarlarımıza değil, sadece maden şirketinin çıkarına hizmet etmiş olacaktır.
Sonuç olarak: Bu ÇED yanlıştır, yetersizdir ve iptal edilmelidir. Sülfürik asit fabrikası için ayrı bir ÇED gerekliyken, maden şirketi tarafından iki ayrı işletme için bir tek ÇED raporu alınmaya çalışıldığı, aynı veya bir tek ÇED raporu içine iki işletmenin birden sokuşturulmaya çalışıldığı da ayrıca bilirkişi raporunda açıkça vurgulanmış durumdadır. Sadece Sülfürik Asit Üretme Tesisi için verdikleri karara bile dayandırılarak bu ÇED raporunun yanlış olduğu görülmekte ve mutlaka iptal edilmesi gerekmektedir.
Konu ile ilgili diğer araştırma yazıları için tıklayınız:
Nikel madenciliğinde Avrupa ve Balkanlar’da neler oldu?
Nikel madenciliğinde Filipinler’de neler oldu?
Turgutlu’daki bu madencilik projesini bir Türk firma olarak sürdürmek üzere Çaldağı’ndaki tesisleri ve European Nickel şirketi tarafından kurulmuş şirketi devralan VTG Madencilik’in ilk yaptığı iş, bilgi kirliliği yaratarak halkın kafasını karıştırıp “Bu madencilik yönteminin ‘dünyada ilk kez’ denenmek istendiği bilgisi doğru değil, başka ülkelerde de uygulanıyor” şeklinde kamuoyunu kandırma çabası oldu. Bu amaçla da Finlandiya’da Talvivaara nikel maden işletmesini Çaldağı’ndakine örnek diye gösterdiler, hatta birkaç kişiyi kendilerine yalancı şahit yapmak için Finlandiya’ya götürdüler.
Ancak bu Finlandiya gezisinin ardından daha 1 ay geçmeden Finlandiya ülkesini bile sarsacak büyük bir skandal oluştu. Talvivaara nikel maden işletmesindeki kazanlar patlayıp zehirli atıklar çevreye yayılınca Helsinki halkı ayaklandı ve günlerce karnaval havasında süren protestolar başladı. Sonrasında da 29 Kasım 2012 tarihinde maden Finlandiya hükümeti tarafından yarattığı tehlikeli çevre tahribatı dolayısıyla süresiz olarak kapatıldı. Bunun sonrasında ise büyük bir hükümet skandalı patlak verdi ve Finlandiya hükümetinin kadın Çevre Bakanı görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü kocasının bu Talvivaara nikel maden işletmesi tarafından “gizli ortak” yapıldığı ve böyle bir işletmeye Finlandiya gibi bir ülkede bu nedenle göz yumulduğu ortaya çıkarılmıştı.
Finlandiya örneği hakkında asıl bilmemiz gereken en önemli ayrıntılar ise şunlar:
Dolayısıyla VTG Madencilik şirketinin verdiği Finlandiya’daki Talvivaara maden işletmesi örneği, yaşanan somut gelişmelerle birlikte önemli bir şeyi kanıtlamıştır:
Talviaara madeni hakkında Avrupa’da yayınlanan haberler için tıklayınız: Finlandiya'da çevre felaketi
Dünyanın en büyük nikel işletme kompleksi Rusya’nın Norilsk şehrindedir. Ekstre edilen cevher burada sülfürik asitten geçirilip süzülerek nikel elde ediliyor. Ancak Norilsk şehrini hiçbir maden şirketi veya bilirkişi nikel madenciliğinde sülfürik asit kullanımına ilişkin örnek diye göstermeye cesaret edemez. Çünkü Norilsk şehri bugün “dehşet şehri” olarak da biliniyor ve “dünyanın en zehirli ve kirli 10 şehri arasında” gösteriliyor. Dolayısıyla böyle bir ünvana sahip bir yeri kimse örnek göstermek istemez. Burada her yıl yaklaşık 500 ton nikel oksit ve 2 milyon ton kükürt dioksit havaya salınıyor. Tabii bunun doğal sonucu olarak asit yağmurları da cabası.
Ayrıca tıklayınız: Nikel madeni çevre felaketi: Ölüm şehri Norilsk
Ama bizler için bu örnekle ilgili en çarpıcı ayrıntılardan biri ise Norilsk şehrinin nasıl bir coğrafyada bulunduğu. Çünkü Norilsk şehri Rusya’nın kuzey kutup bölgesinde ve bir kutup şehridir. Burası yılın 260 günü kar altında, geri kalan 100 günü ise kar ve tipi fırtınasının etkisi altında, neredeyse toprağın bile görünmediği, olmadığı bir yerdir. İşte dünyanın en büyük nikel işletme kompleksi böyle bir yerde kurulmuş ve işletilmeye çalışılıyor, bizimki gibi dünyanın en bereketli toprakları üzerinde değil!
Ayrıca Turgutlu’da bundan çok daha düşük düzeyde teknoloji ile ve ilkel yöntemlerle çalıştırılan bir nikel işletme tesisi kurulmuş olacak!!!
Ayrıca okumak için tıklayınız: Tarım cennetini sülfürik asitle yıkayacaklar / Melis Alphan / Hürriyet