Yoksa 1 milyona kadar sayamıyor musunuz?

2 yıldır ağaç polemiği yaşanan Turgutlu’da, sorunun asıl özü bir türlü tartışılamadığından bu polemikten çıkılamadı. Öyle görünüyor ki, şimdi de ağaç sayısı konusunda bir polemiğin içine düşebilir. Bu da normal, çünkü yasallıkları konusunda tek dayandıkları ÇED Raporu olan Sardes Şirketi’nin açıklamasında 140 bin ağaçtan söz ediliyor. ÇED Raporu derseniz, ucube bir rapor ve bilimsel verilere, gerçeklere dayandığı konusunda ciddi şüphe ve endişeler var. Öte yandan kamuoyunda ise 280 bin civarında ağaçtan söz ediliyor. 5 Haziran günkü Yankı Gazetesi’nde ise 1 milyon civarında ağaçtan söz edildi.

Bu iş elbette ki Nasrettin Hoca’nın deliye postaki saydırması gibi bir şey değil. Aslına bakılırsa, mağrur askerler gibi doğamızı bekleyen ağaçları dimdik gövdeleri nedeniyle sayabilmek, pek çok şeyi saymaktan daha kolay. Burada tüm sorun; ne kadar çevreci olduğunuza, çevre bilinci ve doğa sevginizin ne kadar olduğuna bağlı.

Tüm doğa bilimcilerin ve çevrecilerin kendilerine kılavuz edindikleri bir değer yargısı vardır: “İnsanı sevmek, önce doğayı sevmekle başlar!” Doğadaki en değerli varlık olan insan, doğanın bir parçası olduğuna göre, insan ve doğa sevgisini bir arada anlatabilen bundan daha özlü söz olabilir mi?

Şimdi bu özlü sözü bir kılavuz olarak aklımızda tutup, ağaç sayma konusuna değinelim.
Önce rakamlardaki bu farklılık nereden kaynaklanıyor, buna açıklık getirmek gerek.

Sardes Şirketi tarafından söylenen 140 bin ağaç konusunun doğru olmadığı zaten biliniyor. ÇED Raporu’nda verilen bilgilerin ise gerçekçi olmadığı ortada. Yankı Gazetesi’nin haberinde, İzmir Orman Bölge Mühendisleri Odası'na bağlı bazı mühendisler tarafından bu rakamların 1995 yılı verilerine göre hesaplandığı belirtiliyordu. Kendi açıklamalarına göre ise, sadece A Grubu ağaçların sayısı 700 bin civarında. 3300 dönümlük arazide henüz envanter çalışmalarının tamamlanmadığı ve diğer gurup ağaçların sayılması ile bu rakamın 1 milyon dolayında olacağı, hatta geçeceği de vurgulanıyor.

Peki, rakamlar konusundaki bu farklılık ve çelişki nereden kaynaklanıyor? Öncelikle bu fark, Sardes Şirketi yetkililerinin ve de ÇED Raporu'nu hazırlayanların ağaçları özel olarak saymamasından kaynaklanıyor. Böylece 1995 yılı verileri üzerinden bir varsayım olarak hesap yapılıp ortaya bir rakam atılıyor.

Kamuoyunca dile getirilen 280 bin rakamı da aynı şekilde, ağaçların tek tek sayılması sonucu saptanan bir rakam değil. Bu rakam, ÇED raporunun uyduruk olduğu ve gerçekleri gözardı ettiği, ayrıca maden şirketinin de doğruları söylemediği bilindiği için, doğru rakamı bulma konusunda gösterilen bir çabadan kaynaklanmıştır. 21 Aralık 2006 tarihinde TBMM’ye verilen soru önergesi öncesi, metrekare başına düşebilecek ağaç sayısının ne kadar olabileceği tahmini olarak hesaplanıp, toplam ağaç sayısının 280 bin ile 300 bin civarında olabileceği tahmin edilmiştir. Yani, TBMM’den gidip de ağaçlar tek tek sayılamayacağına göre, bu da sadece tahmini bir rakam olmuştur.

Ama işin içine orman mühendisleri gibi uzmanlar girince, tabii ki şaşırtıcı, hatta şok edici bir rakam çıkabiliyor. Bunun da nedeni şöyle açıklanabilir: Bir doğabilimci, tıpkı nüfus memurlarının bir hanede yaşayan tüm bireyleri bir ailenin bütünü olarak sayması gibi, ormandaki her ağacı orada yaşayan ailenin bir elemanı olarak görür. Bu bir ağaç da olabilir, genç bir fidan da. Doğabilimci ve çevreciler tarafından, bir ağaç ya da genç bir fidan anlatılırken, “Bu ağaç bu ormanda yaşıyor” diye tarif edilir. Dolayısıyla İzmir Orman Mühendisleri Odası’na bağlı orman mühendislerince ağaç rakamı bu nedenle bu şekilde belirtiliyor.

Görülüyor ki, kamuoyunu aldatabilmek için ağaç sayısını ellerinden geldiğince düşürmeye çalışan gerek Sardes Şirketi yetkilileri, gerekse ucube ÇED Raporunu hazırlayanlar, -yapmadıkları halde bir an için ağaçları tek tek saydıklarını varsaysak bile- bazı genç ağaçları ve fidanları ağaç yerine koymamışlar. İşte yukarıda belirttiğim “insanı sevmek, doğayı sevmekle başlar” sözünü burada hatırlayalım: Demek ki genç ağaçları veya fidanları ağaçtan saymayan zihniyettekiler, henüz doğmuş veya daha yaşına girmemiş bir bebeği de insan yerine saymıyorlar. Ya da 1 milyona kadar sayabilmeyi mi bilmiyorlar acaba? Peki ne yapalım bu durumda? Gerçek ağaç sayısını ortaya çıkarabilmek için ağaçları da mı nüfus memurlarına saydıralım?

Aslında tüm bu garip tartışmaların bugün yaşanıyor olmasının başlıca nedenlerinden biri ÇED Raporu’dur. Bu rapor için “ucube” dememiz boşuna değil. Ve bir de iddiamız var: Bu maden şirketinin faaliyete geçmesi durumunda yaşayacağımız çevre felaketini düşündüğümüzde, bu ÇED Raporu’nun tüm Gediz Havzası için bir “idam fermanı” anlamına geleceğini iddia ediyoruz.

Gediz Havzası için "idam fermanı" anlamını taşıyan bir başka olay da, “esrarengiz mektup” olayı ile tanımlanabilir. Bu olay, dünyada hiç bir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen sülfürik asit liç yöntemiyle nikel ayrıştırmasına neden AKP Hükümeti’nce izin verildiğini ve dünyanın hiçbir ülkesinde çalışma ruhsatı verilmeyen bir şirkete neden AKP Hükümeti’nin ruhsat verdiğini de açıklayacak niteliktedir.

Tıklayınız: Esrarengiz mektup

 

 
 

Gediz Vadisi'nin yok olmasına izin verme!

 
 


   



0 Yorum - Yorum Yaz