Amazonlar-2

AMAZONLAR

Efsane mi, gerçek mi?

Amazon savaşçısı olmak o kadar kolay değildi

 

Amazonların savaşçı yetenekleri üst düzeydeydi. Özellikle okçulukları çok başarılıydı. Kalkanlar ve zırhlar oklarına karşı korunmaya yetmiyordu. Kargılar ve “bigennis” denilen çift ağızlı baltalarıyla savaşlarda çevrelerine dehşet saçarlardı. Darbelerden korunmak içinse ana tanrıçanın simgelerinden biri olan ay biçimli kalkanlar kullanırlardı. Bir Amazon daha küçük yaşta, erkeklerin egemen olduğu bir toplumla alay etmeyi öğrenirdi.

Savaşçılar her yıl iki aylarını çocuk sahibi olmaya ayırırlardı. Yalnızca savaşta adam öldürenlerin çiftleşmesine izin vardı. Başarılı olan savaşçılar ise kendilerini ayrıca komşuları da olan Gargarianlardan ayıran dağa gider ve bekarlıklarının özgürlüğünü simgeleyen kemerlerini çıkarırlardı. Bir Amazon hamile kaldığında eve dönerdi. Doğan kızlar Amazonlarla kalır, savaşçı olarak yetiştirilirlerdi. Oğlan çocuklar Gargarianlara geri verilirdi.

Gargarianlarla geçirilen ya da tarımla uğraşılan birkaç ayın dışında, Amazon ülkesi bir ordu devleti görünümündeydi. Ekonomik, politik ve sosyal yapılanmalar savaş temelliydi. Savaşa giden ordu, gençliklerinin en seçkin dönemindeki savaşçıları kapsardı.

Bu savaşçıların hep ata binmedeki üstünlükleri anlatılırdı. Çıplak ata biner, çoğunlukla sadece yular kullanırlardı. Savaşlarda hızlı ve yenilmez olmalarını ata bu denli hakim olmalarına borçluydular. Bir söylentiye göre Anadolu’ya biniciliği ilk onlar tanıtmıştı. Amazon savaşçılarının en mağrurları barışta kendilerini avlanmaya ve savaş talimlerine verirdi. Ancak bununla birlikte yine de  Anadolu Amazonları’nın tarımla da uğraştıkları sanılıyor.

 

Amazonlarla ilgili çeşitli anlatımlar

 

Strabon

Yunanlı coğrafyacı Strabon da Amazonlardan bahsedenler arasındadır. 
"Bazıları, isimleri Alazonlar, diğerleri Amazonlar olarak ve Alybe’den sözcüğünü Alope’den ya da Alobe’den şeklinde okuyarak ve Borysthens Irmağı ötesindeki İskitlere ‘Alazonlar’ ve aynı zamanda ‘Kallipidler’ ve daha başka isimler vererek –ki bu isimler Herodot, Hellanikos ve Eudoksos tarafından bize zorla kabul ettirilmiştir- ve Amazonları Kyme yakınında Mysia, Maria ve Lidya arasına yerleştirmek suretiyle, ki bu, Kyme’li Ephoros’un da fikridir, tarihi metni değiştirmişlerdir. Ephoros’un bu görüşü mantıksız olmayabilir; çünkü onlar vaktiyle Amazonlar tarafından, sonradan Aioller ve İyonlar tarafından yerleşilmiş olan ülkeyi kastetmiş olabilirler ve söylediğine göre isimlerini Amazonların vermiş olduğu belirli kentler vardır: Ephessos, Smyrna (İzmir), Kyme ve Myrina gibi…"

Herodot

Amazonların Anadolu’daki yaşantılarını bize anlatanlardan ikisinin adı da Halikarnas’la ilişkilidir. Bunlardan ilki Halikarnas’lı Herodot’tur. Tarihin babası olarak anılan ve sonradan Strabon’un da Amazonlardan söz ederken atıfta bulunduğu Herodot, onların öyküsünden ilk bahsedenlerdendir. Herodot, "Amazonların, ki İskitler bunlara Oirpata derler, Yunanca karşılığı 'erkek öldürenler' demektir" der yazdığı tarihte.

"Onlara savaş açan Yunanlılar", diye anlatır, "Thermodon savaşını kazandıktan sonra canlı olarak yakaladıkları Amazonları üç gemiye doldurup denize açıldılar. Amazonlar açık denizde erkeklerin üzerine atılıp onları döve döve öldürdüler. Ama bir gemi nasıl yönetilir bilmiyorlardı, dümen nasıl tutulur, yelken nasıl kullanılır haberleri yoktu. Erkekleri öldürdükten sonra, rüzgârın ve dalganın önüne katılmışlar, Dik Bayır denen yere varmışlardı. Amazonlar burada karaya çıktılar, çevrede otlayan atlara rastlayınca bunların üzerine atladılar ve İskit topraklarını yağmalamaya başladılar. 

İskitler başlarına gelene bir anlam veremiyorlardı. Bunların ne dillerini anlıyor, ne giyinişlerini tanıyor, ne de kim olduklarını biliyorlardı. Amazonların saldırıları karşısında şaşırıp kaldılar; bunları genç ve zorlu erkekler sanıyorlardı. Savaş alanında kalan ölüleri görünce daha da şaşırdılar, bunlar genç erkekler değil, kadınlardı. Bir daha ne olursa olsun onları öldürmemeye karar verdiler. Bakacaklar, görünüşte bunlar kaç kişidir, aralarından o kadar sayıda genç delikanlı ayıracaklar, karşılarına onları çıkaracaklardı. Bu gençler kamplarını Amazonların kampının yanına kurup davranışlarını onlara göre ayarlayacaklardı. Eğer kadınlar üstlerine yürürlerse, savaşmayıp arayı biraz açmakla yetineceklerdi. Sonra onlar durunca bunlar da duracak ve kamplarına geri döneceklerdi.

İskitler böyle düşünmüşlerdi; çünkü bu kadınlardan çocukları olsun istiyorlardı. Delikanlılar aldıkları emirleri yerine getirdiler. Amazonlar onların kendilerine zararları dokunmayacağını anladıklarında onlara aldırmaz oldular. Öğle vakti olunca Amazonlar birer ikişer çevreye dağılır, doğal gereksinimlerini karşılarlardı. Bunu gören İskitlerden birisi kızlardan biriyle birlikte oldu. Kız da buna karşı koymamıştı. Bunu izleyen günlerde İskit gençleriyle Amazonlar daha da yakınlaştılar; kamplarını birleştirip beraber yaşadılar. Amazonlar İskitlerin dilini konuşmaya başlayınca, gençleri kendileriyle birlikte gelmeye ikna ettiler. Birlikte Tanais Nehri’ni geçip yeni topraklara yerleştiler.

Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı)

Amazonlardan söz eden bir diğer isim de Halikarnas Balıkçısı’dır. 
Ege’de bulunan birçok kentin Amazonlar tarafından kurulduğunu anlatır: 
"Anadolu ana erkil bir sistemle idare edilirken büyük ana tanrıça Kibele’ye tapılırdı. Kibele bir ay tanrıçasıydı. Kızlığı, kadınlığı ve analığı temsil ettiği için, doğan ay, dolunay ve azalan ay olarak gösterilirdi, yani üçlek bir yapıdaydı. Ana tanrıçanın bir çok adı vardı. Bunlar arasında İzmir adının kökü bakımından ‘Marian’, ‘Mirin’, ‘Aymari’ ve ‘Mariyamne’ adları önemlidir. Bu adların sonuncusu Suriye’ye vardığında Meryem’e, batıya ulaştığındaysa Marian’a dönüşür..."

Gelelim eski bir efsaneye: Mirin adlı bir Amazon kraliçesi, Kuzey Ege kıyılarında ‘Serne’ adında bir kenti zapteder, erkeklerin tümünü kılıçtan geçirir; kadın ve çocuklarıysa köle olarak tutar. Kraliçe onlar için kendi adını taşıyan Mirin kentini kurar. Mirin, aynı zamanda Kyme, Prienne ve Pitane, Lesbos Adası’nda da Mitilin (Midilli) kentlerini kurar. Bir gün adaya giderken fırtına kopar. Ana tanrıça Kibele filoyu korur ve Semadirek Adası’na götürür. Kraliçe Mirin o güne dek kimsenin oturmadığı adada Kibele’ye saygı ve şükranlarını anlatmak için bir tapınak kurar. 
Buradan da anlaşılıyor ki Kraliçe Mirin, Tanrıça Mirin’in bir rahibesiydi.

  Sonraki sayfa: Amazonlarla ilgili yanıtlar neler?